Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi (GSF) öğretim elemanları Sanat ve Koridor etkinlikleri kapsamında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla “Sanatta İmge ve İmge Üreten Olarak Kadın” konulu söyleşisi düzenlendi.

AKÜ GSF Resim Bölüm Koridorunda gerçekleştirilen söyleşiye AKÜ GSF Dekan V. Prof. Dr. Selçuk Akçay, AKÜ Kalite Koordinatörü Doç. Dr. Gökhan Demirtaş, GSF Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Sena Coşkun ve öğrenciler katıldı.

Moderatörlüğünü GSF Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Fevzi Nuri Kara’nın yaptığı söyleşide Sinema ve Televizyon Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nesrin Kula Demir, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü Başkanı Doç. Dr. Ş. Ebru Okuyucu, Geleneksel El Sanatları Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ülkü Küçükkurt ve Resim Bölümü Arş. Gör. Yasemin Kaplan yer aldı.

Sanat tarihinde kadın imgesi önemli

Söyleşinin moderatörlüğünü yapan GSF Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Fevzi Nuri Kara, sanat tarihinde Paleolitik Çağdan günümüze kadar kadın imgesinin çok önemli olduğunu söyledi. Kara, “Paleolitik dönemdeki Ana Tanrıça Kibele kültüründe doğurganlık sembolü olarak kadın imgesi ve daha sonraki süreçte de kadın bedeni sanatta imge olarak bir nesne olduğunu gördük. Rönesans yıllarında kadın sanatçılarla yavaş yavaş karşılaşmaya başladık. Bu dönemde imge üreten kadından bahsetmeye başlıyoruz. Daha çok babası ressam olan babasının atölyesinde iş üreten orada eğitim alan kadın sanatçılarla karşılaşıyoruz. Sanayi Devrimi kırılma noktası olarak karşımıza çıkıyor. Sanayi Devrimi yeni bir üretim yeni bir yaşam biçimi ortaya koyuyor. Süreçte Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi tüm toplumsal yaşamı değiştiriyor” diye konuştu.

1975 yılında kutlanmaya başlandı

Sinema ve Televizyon Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nesrin Kula Demir ise 8 Mart Dünya Kadınlar Gününün Birleşmiş Milletler tarafından 1975 yılında ilk defa kutlanmaya başlandığını ifade etti. Demir, “Ondan önce 1921 yılına dayanıyor ve emekçi kadınlar günü olarak kutlanıyordu. Burada kadınların, erkeklerle eşit haklara sahip olması, kadının erkekten üstün olması gibi bir şey söz konusu değil, erkeğin sahip olduğu haklara sahip olabilmesinden bahsediliyor. Hep hukuk önünde hem toplumsal yaşayışta hem de siyasi olarak seçme ve seçilme hakkı, mecliste temsil edilme hakkı gibi kadınların haklarına ilişkin bir çalışmadan bahsediliyor” dedi.

Feminizm Türkiye’ye 20 yıl sonra geldi

Türkiye’de feminizm kavramını 1980’li yıllarda kullanılmaya başladığını dile getiren Demir, “Bütün dünyada 1960’lı yıllarda feminizmden bahsedilirken Türkiye’ye 20 yıl geç gelmiş feminizm ile ilgili konular 1980 sonrası bütün ‘izm’ler yasaklanırken feminizme biraz daha yumuşak bakmışlar. O konuda bir yasaklama yapmamışlar. O arada da bir kadın hareketi oluşmuş.  Feminizm, kadınların toplumun içindeki rolünü ve haklarını  genişletmeye öneren bir doktrin olarak görüyor” şeklinde konuştu.

Kentlerle birlikte çocuk anne ilişkisi doğmaya başladı

İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü Başkanı Doç. Dr. Ş. Ebru Okuyucu yaptığı konuşmasında Paleolitik Çağdan kalan kadın ve erkek iskeletlerinin incelendiği zaman kadın ve erkek arasında fiziksel anlamda hiçbir farkının olmadığının görüldüğünü söyleyerek şunları kaydetti:

“Kadının da en az erkek kadar fiziksel güce sahip olarak dış ortamlarda mücadele etmiş. Avcılık yapmış. Neolitik Çağa gelindiği zaman Ana Tanrıça Kibele’den bahsediliyor. Ana Tanrıçanın gücü ve doğurganlığı birçok kere simgelenmiş ve Ana Tanrıçanın aslında beden imgesi mekânsal olarak da vücut bulmuş. Neolitik dönemle birlikte Çatalhöyük çok önemli kentlerimizden bir tanesi. Kadının aslında mekanla buluştuğu zaman dilimlerinden biri. Yani kap kaçak, çömlekler, evde kullanılacak olan eşyaları kadın o dönemde yapmaya başlıyor. Yuva ve anne ilişkisi kurulmaya başlanıyor. Çünkü kentler kurulmaya başladıktan sonra mekanlar, konutlar oluşuyor. Aile kavramı, çocuk anne ilişkisi doğmaya başlıyor. İlerleyen süreçlerde Yunan dönemine geldiğimiz zaman Aristo ‘erkekleri yurttaş olarak kabul ederken kadınları ikinci sınıf olarak’ nitelendiriyor. Akılları var ama bunu kullanmazlar diye söylemlerde bulunuyor. Homeros’un İlyada destanında böyle bütün kötülüklerin kadınlardan yayıldığı. Yunan mitolojisine göre Zeus Pandora’yı yaratıyor ve Pandora’ya kutu veriyor. Kutu açılıyor ve dünyaya bütün kötülükler kadınlar tarafından yayılıyor. Böyle söylemlerle kadının toplumdaki kimliği o dönemde biraz da belirlenmeye başlıyor.”

Kadınlar halı ve kilimleri iletişim aracı olarak kullandı

Geleneksel El Sanatları Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ülkü Küçükkurt ise ilkel insanın kadının doğurganlığı ile doğanın üretkenliğini bağdaştırarak Ana Tanrıça Kibele kültürünü geliştirdiğini ifade etti. Küçükkurt, “Kibele’de çağlar boyu doğurganlık, üreme ve bereket sembolü olmuş. Halı, kilim, örgü ve işleme sanatlarımızda Kibele, ‘eli böğründe, eli belinde, analı kız, oynayan kadın’ gibi isimlerde dokumalardaki yerini almış. Özellikle geleneksel el sanatları alanında kadınların teknik ve artistik başarıları ön plana çıkmış. Önceleri günlük ihtiyaçları gidermek amacıyla üretilen kıyafet halı, kilim, örtü gibi eşyaların kadının içinde var olan süsleme ve süslenme isteğiyle kendi motiflerde renklerde göstermiş. Bu el sanatlarına yansımış. Halı ve kilimlerde kadınlar duygu, düşünce ve isteklerini renk ve şekillerde bir iletişim aracı olarak kullanmışlar” dedi.

Resim Bölümü Arş. Gör. Yasemin Kaplan konuşmasını Linda Nochlin’in 1971 yılında yayımlanan “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok?” makalesi üzerinden yapacağını ifade ederek şunları kaydetti:

“Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok? Erkeklerle kadınlar eşitse neden hiç büyük kadın sanatçı, besteci ya da siyasetçi yok diye sorguluyor. Konunun özünü çarpıtarak şunu söylemek istiyor. Hiç büyük kadın sanatçı yok çünkü kadınlar büyük olamaz diye gönderme yapıyor. Erkeklerin yerine kadınların bir şey yaratmasının olanaksızlığını gösteren bir sürü bilimsel makale yayımlanıyor. Bunca yıldır neredeyse erkekler ve kadınların eşit konumda olmalarına rağmen görsel sanatlarda hala nasıl kadınların bir şekilde başarıya ulaşamadıkları üzerinde yoğunlaşıyor ve bunu bir şaşkınlık ibaresi olarak belirtiyor. Bunun üzerine feministlerde bu soruyu alıp tarih boyunca hangi kadın sanatçılar var bunları araştırıyorlar. Onların değerlerini, üretkenliklerini kendi içlerindeki savaşlarını çıkarmaya çalışıyorlar.”

Söyleşi soru cevabın ardından sona erdi.

13 Mart 2020, Cuma 536 kez görüntülendi