29 Ekim – 4 Kasım Kızılay Haftası etkinlikleri kapsamında Türk Kızılayı Afyonkarahisar Şube Başkanlığı ile Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Genç Kızılay Topluluğu ortaklığında Hilal-i Ahmer konferansı gerçekleştirildi.

Erdal Akar konferans salonunda gerçekleştirilen ve Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sadık Sarısaman tarafından Hilal-i Ahmer’in anlatıldığı konferansa Türk Kızılayı Afyonkarahisar Şube Başkanı Fatih Mehmet Okyar birlikte öğretim elemanları ve öğrenciler katıldı.

 “İhtiyaç sahiplerine ulaşmak için kılı kırk yarıyoruz”

Türk Kızılayı Afyonkarahisar Şube Başkanı Fatih Mehmet Okyar ise toplumda Kızılay denildiğinde ilk akla gelenin kan ve kurban olduğunu söyledi. Kızılayın çok büyük bir aile olduğunu dile getiren Okyar, “Kızılayın savaşta ayrı bir görevi, barışta ayrı bir görevi, felaket anlarında ayrı bir görevi var. Bunların hiçbirinin olmadığı dönemde de daha farklı görevleri var. İhtiyaç sahibi olanların müracaatlarını alıyoruz. Bu ihtiyaç sahiplerini sistemimizde eliyoruz. Bu aileler gerçekten ihtiyaç sahibi mi? Bunu öğrenmek için yapıyoruz. Sizlerin parasını harcıyoruz. Bundan dolayı da kılı kırk yarmak zorundayız. Aldığımız müracaatları sistemden eliyoruz. Daha sonra kalan kişilere tek tek ev ziyaretinde bulunuyoruz. Ailelere bakıyoruz, gerçekten ihtiyaç sahibi ise onları Kızılayın asli listelerine ekliyoruz” dedi.

Kızılay gibi kuruluşlar hümanizm ile bağlantılı

Açış konuşmalarının ardında Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sadık Sarısaman tarafından Hilal-i Ahmer konulu konferansa geçildi. Kızılay gibi kuruluşların ortaya çıkışının bir süreç ile bağlantılı olduğunu kaydeden Sarısaman, “Hümanizm düşüncesinin ön plana çıkmasıyla mümkün oldu. İlk Çağ, Orta Çağ tarihlerine gittiğimizde gerçekten insanlık dışı uygulamalarla çokça karşılaşırız. Kelle yığınlarından piramit yapılması, insanların derilerinin yüzülmesi normal karşılanıyordu. Hümanizm düşüncesinin dünyada yer etmesiyle birlikte insana değer verme geldi, mağdur ve mazlum insana sahip çıkmak gerektiği düşüncesi giderek önem kazanmaya başladı. Hümanizm düşüncesi insanların hür doğduğu, hür yaşaması gerektiği düşüncesinin yavaş yavaş dünyada yer edinmesi ile birlikte köleliği eleştiren yayınların yayılmasıyla Amerika’da bir eyalette kölelik yasaklandı. Dünyadaki diğer ülkelere de sirayet etti” şeklinde konuştu.

Hilal-i Ahmer’e giden süreci ve tarihsel boyutu anlatan Sarısaman, şunları kaydetti:

“Hilal-i Ahmer’e giden süreçte değineceğimiz kişi Henry Dunant’dır. Henry Dunant, Kızılay gibi yardım kuruluşlarının fikir babası görünümünde. Henry Dunant, 1859 tarihinde Fransa-İtalya Krallıklarının birlikte Avusturya’ya karşı verdikleri mücadeleye yakın bir yerde savaşı izlemiş. Tesadüfen yakın bir yerde bulunuyormuş. Bu savaşı Solferino Hatırası kitabında anlatıyor. Oradaki olağanüstü vahşeti kitabında betimlemiş. Uluslararası anlaşmalarda hastanelere saldırmama anlaşması var, buna rağmen hastanelere saldırıldığını görmüş. Cesetlerle yığılı meydanları görmüş. Kitabın sonunda demiş ki; amacı barış zamanında gönüllüler bularak, savaş zamanında yaralıları tedavi ettirmek olan bir cemiyet kurulamaz mı? Kurulabileceğini düşünmüş. İsviçre’de bu hususta birkaç kişi ile bir araya gelmek suretiyle 1863 tarihinde Uluslararası Askeri Yaralılara Yardım Derneği adlı bir dernek kurmuşlar. 1864 tarihinde Avrupa ülkelerinin temsilcilerinin katılımıyla bir konferans düzenlemişler. 22 Ağustos 1864 günü Cenevre Sözleşmesini imzalamışlar. Cenevre sözleşmesine bir amblem seçmişler, haç olmasına karar vermişler. Ama hepsi Hristiyan bu toplantıya katılanların. Böylelikle Kızılhaç dediğimiz yardım teşkilatı ortaya çıktı.”

1912’de Hilal-i Ahmer kabul ediliyor

Osmanlı Devletinin Cenevre Sözleşmesini imzalamasıyla birlikte Hilal-i Ahmer’e giden süreci anlatan Sarısaman, şunları ifade etti:

“Osmanlı Devleti 1865 tarihinde Cenevre Sözleşmesini imzalamıştır. Kızılhaç’ın 1867 tarihindeki ilk uluslararası kongresine Macar asıllı Doktor Abdullah Bey’i Osmanlı Devleti gönderiyor. Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa’nın bu konuda teşvik edici gayretleri var. Doktor Abdullah Bey başlangıçta yeterli ilgiyi görememiş olmasına rağmen Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa’nın kendisine destek olmasıyla birlikte yavaş yavaş yolu açılmaya başlamış. Savaştaki mağdurlara sahip çıkmaya yönelik insancıl bir amaç taşıdığından dolayı ilerleyen zamanda devlet bu anlayışa destek olmaya başlıyor. 11 Haziran 1968 tarihinde Hilal-i Ahmer’in ilk yapısı ortaya çıkıyor. İlk isim ise Osmanlı İmparatorluğu Deniz ve Kara Orduları Yaralı Askerlerine Yardım Cemiyeti olarak ortaya çıkmıştır. Bu cemiyetin ortaya çıkmasını sağlayanlardan biri de Marko Paşa’dır. 25 kurucu üye ile örgütlenen cemiyet Sultan Abdülaziz’in de desteğini görüyor. Kurumun ilk gelirleri aidatlarla oluşuyor. Kızılhaç’ı kabul etmek istemiyoruz. Avrupalılar bu konuda ‘Kızılhaç dinler üstü, ırklar üstü, medeniyetler üstü bir amblem, siz de bunu kabul edebilirsiniz’ diye yaklaşmalarına rağmen İslam medeniyetine bunu kabul ettirmek mümkün görünmüyor. Doğrudan Hristiyanlığı anlatıyor. Bu konuda karşı çıkışlar oluyor. Kızılhaç yerine biz Kızılay’ı kullanalım diyoruz. Sıkıntı yok kullanabilirsiniz diyorlar. Kızılhaç kongrelerinde Hilal-i Ahmer’i kabullenmeleri zaman alıyor. 1912’de Lahey’de gerçekleşen kongrede Hilal-i Ahmer’in de kullanılabileceğine resmen onay veriyorlar.”

Konferans soru cevabın ardından sona erdi.

01 Kasım 2019, Cuma 459 kez görüntülendi