Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Kocatepe-Büyük Taarruz Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürlüğü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürlüğü ile Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanlığının ortaklaşa düzenlediği “Büyük Taarruz’dan Başkomutanlık Meydan Muharebesine” adlı sanal panel gerçekleştirildi.
AKÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gürsoy Şahin’in moderatörlüğünü yaptığı panelde, Kocatepe-Büyük Taarruz Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürü Prof. Dr. Sadık Sarısaman ile Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürü Prof. Dr. Ahmet Altıntaş konuşmacı olarak yer aldı.
Panelin moderatörlüğünü yapan Prof. Dr. Gürsoy Şahin, Anadolu’nun kapılarını Türklere açan ve sistematik Türk göçlerine zemin hazırlayan 26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Muharebesinin 949. yıldönümü ve yeni Türk Devletinin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinin atıldığı zaferin kazanıldığı 26 Ağustos 1922 Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesinin 98. yıldönümü olması dolayısıyla paneli gerçekleştirdiklerini ifade etti.
Sakarya Savaşı’nda 6 bin şehit
Panelde “Büyük Taarruz Süreci”ni anlatan AKÜ Kocatepe-Büyük Taarruz Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürü Prof. Dr. Sadık Sarısaman, Büyük Taarruz’un, Sakarya Savaşı’ndan hemen sonra gerçekleşmediğini, Sakarya Savaşı’nda Türk ordusunun çok yıprandığını toplamda 6 bin civarında şehit verdiğini söyledi. 22 gün 22 gece süren Sakarya Savaşı’nda çok büyük cephane harcandığını dile getiren Sarısaman, “Dolayısıyla Yunanlıları Anadolu’dan atıcı Sakarya Savaşı’nın meyvesi olabilecek bir takip harekâtı gerçekleştirmek imkânından yoksundu. Bundan dolayı beklenmesi gerekti. Beklerken hem diplomatik boyutu ile bir şeyler yapılabilir mi buna bakılıyor hem de ordunun eksikliklerini gidermeye yönelik çalışmalar yapılıyordu” diye konuştu.
Diplomatik boyuttaki girişimlerden bahseden Sarısaman, şunları kaydetti:
“Diplomatik boyutta iki önemli teşebbüs gerçekleştirildi. Bir tanesi Yusuf Kemal Bey Avrupa’ya gitti ve orada Fransız yetkililerle birtakım görüşmeler yaptı, oradan Londra’ya gitti. Londra’nın tutumunda değişiklik olmadığı görüldü. Yani Sevr Anlaşması üzerinden politikalarına devam ediyorlardı. Büyük Taarruz öncesi Ali Fethi Bey yine Avrupa’da temaslarda bulundu. Savaşmadan düşmanı ülkeden atmak mümkün müdür, bunun içinde çabaladılar. Ali Bey’in Roma ve Paris’te yaptığı görüşmeler makul geçti. Fakat Londra’daki görüşmeler ilkinden daha kötü geçti. Ali Fethi Bey, Türkiye’ye gönderdiği telgrafta sorunun çözümünün namlunun ucunda olduğunu söyledi.”
Büyük Taarruz öncesi çok yönlü hazırlıklar yapıldı
Sakarya Harbinden sonra Türk ordusunun taarruz için çok yönlü hazırlıklar yaptığını kaydeden Sarısaman, sözlerine şöyle devam etti:
“Hazırlıklar çok çeşitliydi. Teşkilatlanmada ciddi değişiklik yapıldı. Birinci ordu kuruldu. Mondros Mütarekesinden sonra dağıtılan ordular yeniden kuruldu. İlk defa ordu teşkilatına gidildi. Akabinde ikinci ordu kumandanlığı oluşturuldu. Yine silah ve cephane eksikliğini gidermeye yönelik çalışmalar yürütüldü; askeri fabrikalar, imalathaneler, cephane üretimine hız verirken, bir taraftan da Doğu ve Güney cephesinden nakiller yapıldı. Diğer taraftan da İstanbul’daki gizli cemiyetler silah kaçırmak suretiyle Anadolu’ya yardım ediyorlardı. Bu zamana kadar sürekli savunmada kalan orduya taarruz eğitimi verilmesi önemliydi. Çünkü asker sürekli savunuyor ve sürekli savunma eğitimi alıyordu. Savunarak işgalcileri ülkeden atamayacağımıza göre bunu taarruzla yapmamız lazımdı; bu nedenle taarruz eğitimine önem verildi. 21 yaşındakilerin silahaltına çağrılması, asker sayısını artırmaya yönelik teşebbüsler, subaylarımıza verilen eğitimler, maddi ihtiyaçların karşılanmasına yönelik tedbirler, menzil hatlarının düzenlenmesine yönelik çalışmalar, demir yollarına ulaşım ağları örmek ve bizim menzil hatlarımızı besleyen Niğde, Konya, Ankara, Denizli gibi merkezlerden gıda naklini sağlamak, Osmanlı Bankasında bulunan 600 bin lira parayı nakledip bu parayı savaş için kullanmak gibi çok yönlü hazırlıklar yapıldı.”
Savaşın en önemli stratejisi “gizlilik”
Büyük Taarruz’un nasıl gerçekleştiği hakkında da bilgiler veren Sarısaman, Büyük Taarruz’un birinci stratejisinin Yunan ordusunu imha etmek, ikinci stratejinin ise gizlilik olduğunu vurguladı. Sarısaman, “Taarruz, o derece gizli yürütülmüş ki asker, 26 Ağustos sabahı öğrenmiştir. Kolordu kumandanları bile 28 Temmuz’da öğreniyor. Yunanlıların bir gaflet halinde oldukları açık. 25 Ağustos’u, 26 Ağustos’a bağlayan gece Yunanlılar balo veriyor. O kadar rahatlar. Kendilerine çok güveniyorlar. Çünkü siperler çok güçlü. Türkler burayı geçemez diye inanıyorlar. Gizlilik çerçevesinde birlikler gece naklediliyor. Askerler gündüzleri keşif yapacakları yerlerde gizleniyorlar. Kimse Mustafa Kemal’in cephede olduğunu bilmiyor. 26 Ağustos’ta taarruz başlıyor; bundan ne dünyanın haberi var ne de İstanbul’un” dedi.
Çiğiltepe stratejik rol oynadı
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürü Prof. Dr. Ahmet Altıntaş ise “Afyonkarahisar’ın Kurtuluşu ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi” konulu sunumunda, Afyonkarahisar’ın kurtuluş sürecinde Çiğiltepe’nin stratejik bir rol oynadığını ifade etti. Altıntaş, “Çiğiltepe, burada önemli. Siper hatlarına baktığınız zaman Kalecik Sivrisi, Beytepe, Belentepe, Çiğiltepe ve Tınaztepe’den Ahır Dağlarına kadar olan bir hat söz konusuydu. Çiğiltepe alınamamıştı. Çiğiltepe’nin alınamamasının temel gerekçesi de Yunan takviye kuvvetlerinin Çiğiltepe’ye yardım ulaştırmasıydı. Reşat Çiğiltepe’nin fedakârlıklarına, 57. Tümenin bütün gayretlerine rağmen burası alınamadı” diye konuştu.
Çiğiltepe’nin, Afyonkarahisar coğrafyasında Büyük Sinan Paşa Ovası ile Küçük Sinan Paşa Ovasının ortasında kritik bir konumda yer aldığını dile getiren Altıntaş, sözlerine şöyle devam etti:
“Dolayısıyla bu tepeyi alamayıp Sinan Paşa Ovasına Yunan kuvvetlerini süremediğiniz takdirde sizin diğer tepeleri almanız bir işe yaramaz. Büyük Taarruz’un temelinde kara orduları Kalecik Sivrisinden, Tınaztepe hattına kadar ana taarruz bölgesine yüklenirken süvariler de Sandıklı ve Sinanpaşa ovasına sızmak zorundadırlar. Dolayısıyla imha edilecektir. Türk taarruz planında temel hedef Yunan kuvvetleri. Bu tepelerden atılacaklar ancak burada bunların arkasını saramadığınız takdirde yani geriye çekilen Yunan kuvvetlerini saramadığınız takdirde bunların yığınaklanma imkânları var. Geriye doğru püskürtülen Yunan kuvvetlerini eğer siz saramazsanız, arkasını engelleyemez kuşatamazsanız bunlar konuşlanacaktır. Dolayısıyla taarruzun başarılı olma şansı olmayacaktır. Taarruzun en önemli niteliklerden bir tanesi budur, bunu da süvariler gerçekleştirecektir.”
Baskın taarruzunda en önemli kuvvetler süvarilerdi
26 Ağustos’u, 27 Ağustos’a bağlayan gece Türk taarruz planının senkronize bir şekilde gerçekleştiğini ve Afyonkarahisar’ın düşman işgalinden kurtulduğnu anlatan Altıntaş, şunları kaydetti:
“Gizlilik prensibi bunun en önemli unsurlarından bir tanesi. İkinci en önemli prensip de baskın taarruz. Baskın taarruzda da bunu yapabilecek en önemli kuvvetler süvari kuvvetleridir. Süvari kuvvetleri 3 tümenden oluşuyor. Bu tümenlerin iki tane temel görevi var. Bir tanesi; geriye çekilmeyi düşünen Yunan kuvvetlerini arkalarından sarmak dolayısıyla bunların yapabileceklerini imkânsız hale getirmek. Emir komuta zincirini koparmak ve düzenli bir şekilde geriye çekilerek yeni bir savunma mekanizmasını engellemektir. İkinci önemli görevi de birinci ordunun ana yığınaklanma merkezi Akarçay’dan Murat Dağlarına kadar olan genel hattır. Birinci ordu kuvvetleri buradadır. İkinci ordu kuvvetleri de Akarçay’dan, Döğer Altıntaş mıntıkası olarak ifade ettiğimiz bir yığınaklanma içerisindedir. Ancak birlik kaydırmaları olmuştur. Dolayısıyla Yakup Şevki Paşa da 26 Ağustos 1922’de birinci ordu taarruz yaparken, ikinci orduyla Yunan kuvvetlerini şaşırtma maksatlı Döğer Altıntaş mevkiisinden aynı yoğunlukta bir taarruz harekâtı başlatmıştır. Buradaki amaç, Yunan kuvvetlerini şaşırtmaktır. Yunan 2. ordusunun taarruz harekâtının Döğer Altıntaş mıntıkasında olduğunu hissetmeleri halinde Afyon’da General Trikopis komutasındaki ordunun yardımına yetişme imkânları var. Bu yardımı yetiştirdikleri takdirde de Türk taarruzunun başarılı olma şansı yoktu. Bu hesaplamayı yaptıktan sonra Yakup Şevki Paşa, Yunan ordusuna öyle bir saldırıyor ki General Dianis, ana taarruz noktasının neresi olduğunu bilemiyor. Bu arada da Türk süvarileri Yunan 1. ordusu ile Yunan 2. ordusunun arasına giriyor. Afyonkarahisar kurtarılıyor.”
Panelin tamamına https://www.youtube.com/watch?v=i-IjCIuyOUM linkinden ulaşılabilir.