Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürlüğü, Kocatepe-Büyük Taarruz Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürlüğü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanlığı ve Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanlığı tarafından “106. Yılında Çanakkale Muharebeleri” paneli düzenlendi.
Çevrim içi olarak AKÜ Youtube hesabından yayımlanan ve moderatörlüğünü AKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gürsoy Şahin’in yaptığı panelde Kocatepe-Büyük Taarruz Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sadık Sarısaman ile Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ahmet Altıntaş konuşmacı olarak katıldı.
Çanakkale’de her insan ayrı bir destandır
Panelde ilk konuşmayı yapan moderatör AKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gürsoy Şahin, 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi için tüm Türkiye’de etkinlikler yapıldığını ifade etti. Şahin, “18 Mart çok anlamlı bir gün. Çanakkale 1915-1916 yılları arasında Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul’u ele geçirmek isteyen İtilaf Devletleri ile Osmanlı ordusu arasında yapılmış bir bağımsızlık savaşının adıdır. 1914 yılında başlayan ve 1918 yılında sona eren Birinci Dünya Savaşında her cephe bir destandır. Çanakkale’de ise her insan bir destandır. Çanakkale’de bir destan yazılmıştır. Malumunuz olduğu üzere bu muharebeler ile ilgili tüm Türkiye’de birçok etkinlik yapıldı ve yapılıyor. Bizler de kıymetli hocalarımızla bu destan için bir panel düzenlemek istedik” ifadelerini kullandı.
Osmanlı Devleti savaşa katılma konusunda istekli değildi
Kocatepe-Büyük Taarruz Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sadık Sarısaman ise Çanakkale savaşlarına giden süreç ve deniz muharebeleri ile ilgili bilgiler verdi. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşına girmesi ile birlikte Boğazların tehlike olarak görüldüğünün altını çizen Sarısaman, süreç ile ilgili şöyle konuştu:
“Ağustos ayının başında Osmanlı Devleti ile Almanya arasında gizli anlaşmalar imzalamıştı. Buna göre Almanya savaşa dahil olacak olursa Osmanlı Devleti de Almanya’nın yanında savaşa girecekti. Almanya savaşa girince de Osmanlı Devleti, savaşa girmekte biraz tereddüt gösterdi. Hazırlıkların yetersiz olduğu, silah ve cephane eksikliği gibi sebepler öne sürdü. Osmanlı Devleti biraz da gözlemlemek istedi fakat Almanya, Osmanlı Devleti’ni rahat bırakmadı. İlk olarak iki Alman gemisinin İngiliz donanmasının önünden kaçarak Çanakkale Boğazına gelip sığınma talep etmesi gerçekleşti. Bu, Osmanlı Devletini savaşa sokmak için yapılmış bir uygulama. Fakat Osmanlı Devlet yetkilileri bir çözüm buldular, bu gemileri satın aldıklarını söylemeyi uygun buldular. Bu durumda tarafsızlıklarını muhafaza etmenin mümkün olduğunu düşündüler. Bu iki gemiyi Çanakkale Boğazından geçti böylece. Ancak gemilerin mürettebatlarında bir değişiklik olmadı, sadece Osmanlı bayrağı takıldı. İlk tehlike böylece atlatılmış oldu. Ancak Almanların baskıları devam etti. Çünkü Almanya da üstündeki yükü hafifletmek istiyordu. Ancak daha sonra satın alınan gemilerin Rus limanlarını topa tutmasıyla savaşa girmek zorunda kaldı. Böylece Almanya, Osmanlı Devletini savaşa sokmaya başladı. Bu aşamadan sonra da boğazlar, tabii bir tehlike olarak karşımıza çıktı. Hatta Osmanlı Devleti savaşa girmeden evvel, Boğazlarda her ihtimale karşı hazırlıklar da yapmıştı.”
Mayınlar savaşın kaderini değiştirdi
Çanakkale Deniz Muharebelerinin tam olarak “deniz muharebesi” diye tanımlanamayacağını ifade eden Sarısaman, “Deniz muharebelerinde iki tarafın da donanması karşı karşıya gelir. Çanakkale’de ise böyle bir durum yoktu. Bizim İngiliz donanmasının karşısına çıkardığımız bir donanma yok. Bizim tabyalardaki bataryalar ile İngiliz ve Fransız zırhlılarındaki bataryalar mücadele ediyordu” dedi. Sarısaman, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bu anlamda hazırlık aşamasında ilk olarak tabyalar güçlendirilmişti. İkinci olarak ise mayın yerleştirmeye önem verildi. Bizde o tarihlerde mayın üretimi yok, dolayısıyla mayını dışarıdan alıyorlardı. Çanakkale’de toplamda 400 civarında mayın kullanıldı. 11 hat halinde mayınlar döşendi. Bu mayınlardan 145 tanesi Fransız ve Rus mayınlarından topladıklarımızdı. Rusların Karadeniz’e döşedikleri mayınlar ile Fransızların İzmir bölgesine döşediği mayınlar vardı, bunları toplamıştık. Genel olarak mayınlar Boğaz’a dikine şekilde döşenirdi. Genel uygulama bu şekildeydi. Nusret Mayın Gemisinin döşediği mayınlar ise dikine değil de karaya paralel şekildeydi. 8 Mart sabahı saat 5 sırasında, bu 26 tane mayını döşüyorlar. Bu mayınları İngilizler taramalar sırasında bulamıyorlar. Onlar da sık sık mayın tespiti için taramalar yapıyorlardı ve bazı mayınlarımızı da imha ediyorlardı. Ancak bulamadıkları bu mayınlar, bitirici darbeleri vurdu. Bizim bataryalarımızın ya da toplarımızın verdiği zararlar da var ancak mayınların yarattığı etkiyi beklemiyorlardı ve bu onları çok rahatsız etmişti.”
Çanakkale’yi 3-4 günde geçeceklerini sanmışlardı
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ahmet Altıntaş ise kara muharebeleri ve Çanakkale savaşlarının sonuçları ile ilgili bilgiler verdi. Deniz savaşları ile yenilmez bir armadanın Çanakkale’de durdurulduğunu ifade eden Altıntaş, bu aşamadan sonra kara savaşlarının kaçınılmaz olduğunu belirtti. Kara savaşları için Osmanlı Devletinin küçük görüldüğünü ifade eden Altıntaş, şöyle konuştu:
“Balkan Savaşlarından itibaren, Osmanlı Devleti çok ağır bir yenilgi aldığı için, kara savaşları açısından iyi bir durumda değildik. İtilaf Devletleri de bu açıdan Balkan Savaşlarında Türk ordusunun üzerine yapışan, kaçan, savaşan, savaş değeri olmayan, İngiliz propaganda afişlerinde ‘Abdül’ olarak nitelendirilen bir asker tiplemesini bekliyorlardı cephede. 3-4 günlük bir zamanda İstanbul’a gitmeyi planlıyorlardı, bu açıdan zafer kutlaması için programlar yaptılar. Hatta Avustralyalı askerlere Osmanlı paraları vererek İstanbul’da eğlenmeleri için planlar bile yaptılar. Bu atmosferde Çanakkale Cephesi açıldı. 3 Kasım’dan itibaren saldırılar başladı. 18 Mart 1915’te de denizden geçemeyeceklerini anladılar. Ancak vazgeçmediler ve karadan amfibi harekât dediğimiz, o dönemde yeni yeni uygulanan bir savaş stratejisini uygulamaya karar verdiler. Bu planlamalar yapılırken özellikle 18 Mart’tan sonra İtilaf Devletlerinin başarısız olması üzerine, kara savaşlarının olacağını Osmanlı Devleti’nin Genelkurmayı da gördü. Bu yüzden burada yeni bir savunma hattının oluşturulmasına karar verildi. Bu bağlamda 5. Ordu oluşturuldu. Daha önce orada Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı vardı, burada hemen hemen kolordu kuvveti barındırıyordu. Bunun yeterli olmayacağı ve başlayacak olan kara savaşları için 5. Ordu oluşturuldu ve Alman Genelkurmayının parlak subaylarından olan General Liman Von Sanders ordu komutanlığına atandı. Kendisi atandıktan sonra süratli bir şekilde cepheyi inceledi ve Çanakkale savunmasının iki temel esas üzerine oturtulmasını öngördü. Bunlardan bir tanesi Gelibolu Yarımadası diye ifade ettiğimiz yarımadaydı. Burada 3. kolordu buradaki görevleri üstlenecekti. Diğeri ise Anadolu yarımadası olarak ifade edebileceğimiz bölgeydi. Burayı da 15. kolordu savunacaktı.”
“106. Yılında Çanakkale Muharebeleri” panelinin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.