Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş tarafından Çobanlar Kadın Kültür Evinde “Aile, Eğitim ve Çocuk” konulu konferans verildi.

Konferansa; Afyonkarahisar Vali Yardımcısı Mehmet Keklik, Çobanlar Kaymakamı Mücahit Öztürk, Çobanlar Belediye Başkanı Ali Altuntaş, Emirdağ Meslek Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Mustafa Kemal Yıldız, AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş’ın eşi Esma Karakaş ve Çobanlar’da ikamet eden kadınlar katıldı.

Konferansın açış konuşmasını yapan Afyonkarahisar Vali Yardımcısı Mehmet Keklik, Kadın Kültür Evleri Projesinin Afyonkarahisar Valisi Gökmen Çiçek ve eşinin himayesinde başladığını söyledi. Toplam 25 Kadın Kültür Evinde binlerce kadının eğitimine ve geleceğine katkı yapıldığını ifade eden Keklik, “Biz bu projeyi çok değerli görüyoruz. Bu projeye en çok anlam katan kadınların desteği, eğitimlere ve tüm diğer etkinliklere de aynı şekilde katılarak, zamanlarını en verimli şekilde değerlendiriyor olmalarıdır. Çünkü Sayın Valimizin de ifade ettiği gibi, her şey kadın eliyle değişiyor. Toplumu değiştiren, dönüştüren, gelecek nesilleri en güzel şekilde yetiştiren annelerimizdir. Afyon Kocatepe Üniversitemiz de hem Çobanlar hem de diğer kadın kültür evlerimizde, sağ olsunlar eğitim faaliyetlerinde en büyük destekçimiz. AKÜ, projenin ana sahiplerinden de bir tanesi. Rektör Hocamızın şahsında bu zamana kadar emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum” diye konuştu.

“Kadın Kültür Evleri, Türkiye’ye örnek olacak proje”

AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş ise Kadın Kültür Evleri projesinin, kendisini heyecanlandıran bir proje olduğunu dile getirdi. Karakaş, “Sayın Valimiz Gökmen Çiçek ve eşi hanımefendi, bu projeyi sahiplendiler ve şu anda Afyonkarahisar genelinde 25 adet Kadın Kültür Evi oluşturuldu. Bu gerçekten sadece Afyonkarahisar için değil, Türkiye için örnek teşkil eden bir proje. Biz de bu projeye üniversitedeki birimlerimizle, hocalarımızla her türlü desteği vereceğimizi ifade ettik. Tüm Kadın Kültür Evlerinde üniversitemizdeki farklı branşlardan pek çok hocamız şu anda söyleşiler gerçekleştiriyorlar. Yenilerini de programa dâhil etmeye çalışıyoruz” dedi.

“Güçlü aile, güçlü toplum”

“Aile, Eğitim ve Çocuk” üzerine konuşacağını belirten Rektör Karakaş, aileye herkesin önem vermesi gerektiğini vurgulayarak konuşmasına başladı. Toplumun yarısını kadınların oluşturduğu gibi, ailenin yarısını da kadınların oluşturduğunu söyleyen Karakaş, “Ailenin kurulmasında, sürekliliğinde, güçlü bir yapı kazanmasında ve gelecek nesillerin sağlıklı bir şekilde eğitilmesinde kadınlar, ailede pozitif olarak ayrışıyor. Kadınların rolü, etkisi daha belirgin ve güçlü hale geliyor. Ailedeki kadın, aslında toplumdaki kadından daha güçlü bir kişiliktir” ifadelerini kullandı. Ailenin toplumun temeli olduğunu ifade eden Karakaş, “Eğer güçlü ve sağlıklı bir aileniz varsa, güçlü bir toplumunuz ve güçlü bir devletiniz var demektir. Çünkü aile yapılarında meydana gelen bozulmalar, toplumda da hemen karşılığını bulur. Aile; sağlıklı, güçlü kişilik kazanmış bir yapıya sahipse toplumdaki bireylerde bu ailelerden geldikleri için sağlıklı, güçlü ve kişilikli bireyler olacaktır. Dolayısıyla toplumsal ilişkiler de ailedeki ilişkilere benzer bir şekilde yapılanıyor, benzer bir şekilde varlık gösteriyor. O yüzden güçlü aile, güçlü toplum diyoruz” dedi.

“Sevgi, saygı ve güvenin azaldığı bir ailede sorun başlar”

Güçlü ve sağlıklı ailenin “sevgi, saygı ve güven” olmak üzere 3 temel ayağı olduğunu ifade eden Karakaş, konuşmasına şöyle devam etti:

“Bu 3 temel üzerine aileyi oturttuğunuz zaman o aileden korkmayın. Aile, iki kişi tarafından kuruluyor. Öncelikle aileyi kuran eşler arasında bu 3 ayağın tesis edilmesi önemli. Sevgi ile başlayan, birbirine karşı saygı duyarak devam eden ama her şeyden önemlisi de birbirine karşı güven duyularak oluşturulan, kurulan aile güçlü bir ailedir. Sevgisiz aileden söz edemeyiz. Sevgi olmadan diğer ayaklar da sakatlanır, hastalanır. Saygı ve güven olmazsa da aynı şey geçerli. Bunlar birbirini destekleyen ayaklardır. Biri olmadığında diğeri sakatlanabilecek, zarar görebilecek hususlardır; dolayısıyla bu üç unsuru gözümüz gibi korumak durumundayız. Sevginin, saygının, güvenin azaldığı ailelerde sorunlar başlar. Ailede sorun, bir yerden ortaya çıkmaz her türlü sorun olabilir. Çünkü aile toplumun küçük bir modelidir. Toplumda nasıl çok sayıda sorun ve suç ortaya çıkıyorsa ailede de aynı şekilde çıkabilir. İşte aileyi korunaklı hale getirmek için bu üç unsura önem vermek durumundayız.”

“Eşitliği sağlayan sorumluluklar”

Ailenin yapısını sürekli kılabilme adına kadın ve erkeğin üzerine düşen sorumluluklarını yerine getirmesinin çok önemli olduğunu belirten Karakaş, şunları kaydetti:

“Kadın ve erkek tarafından kurulan bir kurum olan aileyi sürekli kılabilme adına kadın ve erkeğin eşitliğinden ziyade sorumlulukların çok önemli olduğunu düşünüyorum. Eşitliği sağlayan da zaten sorumluluktur. Kadın ve erkeğin sorumlulukları açısından kültürümüzde ve inanç sistemimizde ailenin haklarının tanınma biçimlerine baktığımız zaman sorumluluk vurgusunun yapıldığını görüyoruz. Kadın ve erkeğin karşılıklı olarak birbirlerine sorumlulukları var ve bu sorumluluklar karşılıklı yerine getirildiği zaman da zaten eşitlik sağlanır, hak yerini bulmuş olur. Bu eşitlik doğal olarak sağlanmış olur. Çünkü sorumlulukların içeriği, niteliği farklıdır. Erkeğin sorumlulukları farklı alanlardadır, kadının sorumlulukları farklı alanlardır ve birbirlerini tamamlarlar. Bunlardan biri aksadığında ailede sorunlar başlar. Dolayısıyla karşılıklı sorumluluk duygusuyla hareket etmek gerekir.”

Boşanmalar toplumu tehdit ediyor”

Boşanmaların toplumu tehdit eden en önemli sorunlardan biri olduğunu belirten Karakaş, “Ailenin devamlılığı konusunda son dönemlerde toplumun da muzdarip olduğu, sayısı da gittikçe artan boşanma durumu ile karşı karşıyayız. Hiçbir aile boşanmak için kurulmaz. Sürdürülmek ve mutlu olmak için kurulur. Dolayısıyla boşanma, hem kültürümüzde hem inanç sistemimizde hatta bütün kültürlerde istenilmeyen bir durum olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla boşanmayı biz normal bir durummuş gibi değerlendirirsek, bu bizim toplumumuzu tehdit eden bana göre en önemli sorunlardan birisi olacaktır. Bu, bir davranış biçimine dönüşüp normalleştiği zaman aileleri korumayız. Evlilik, sürdürmek için gerçekleştirilen bir iştir. Dolayısıyla boşanma olağan ve normal bir şey değildir” diye konuştu.

Günümüzde ailenin mahremiyet alanına çok müdahale edildiğini, ailede karşılaşılan sorunların aşama aşama çözülmesi gerektiğini belirten Karakaş, şunları söyledi:

“Her insan bir dünyadır. Her aile de bir dünyadır. Yani o dünyanın içerisinde farklı farklı yaşamlar gerçekleştirilir. Farklı farklı hikâyeler, farklı serüvenler ortaya çıkar. Dolayısıyla aileler, başkalarının yaşamadıklarının yaşandığı yerlerdir. Her bir aile, kendi dünyasında yaşamını sürdürerek orada yaşadıklarını bazen topluma yansıtır bazen de gizler, kendi içinde tutar. Aile içinde kalması gereken şeyler vardır. Ailenin bu mahrem alanına günümüzde çok hücum ediliyor. Televizyon, internet, medya gibi birçok unsur tarafından bu alana çok ciddi anlamda müdahaleler var. Bu araçların tamamını kötü gelişmeler olarak görmüyoruz. Bunlar, iyi kullandığınız zaman iyi, kötü kullandığınız zaman kötü sonuçlar verecek araçlardır. Her ailede sorunlar olabilir. Bu sorunların bir kısmını kendi içinde çözmeleri gerekebilir. Dışarıya ifşa etmeden bazı sorunlar çözülebilir. Kendi başınıza çözebileceğiniz bir durumu dışarıya ifşa ettiğiniz zaman olaylar içinden çıkılmaz bir hale dönüşebilir. Üçüncül, dördüncül kişiler, bu işin içerisine dâhil olduğunda, hatta kimi zaman taraf haline geldiklerinde o sorun çözülme yerine daha da içinden çıkılmaz bir hal alabilir. İlk olarak aile, sorunlarının bir kısmını kendi içerisinde çözmeye çalışmalıdır. Eğer çözülemiyorsa birincil derecede sorunları çözebileceğine inandıkları, güven duydukları kişilerle bunun paylaşılması ve onların hakemliğine gidilmesi gerekir. Üçüncü aşamada ise eğer başka bir yol kalmadıysa adli mekanizmalara başvurulmalıdır. Problemin bu yolla çözülmesi sürecin en son aşamasıdır. Aile sorunlarımızı çözmede bu aşamaları dikkate almamız lazım.”

“Boşanmaların önemli bir kısmı ilk 1 yıl içinde gerçekleşiyor”

Eşlerin birbirini tanıma sürelerinin ortalama 5-7 yıl arası olduğunu ifade eden Karakaş, “Ailedeki ilişkiyi eşler arasında birbirine alışma olarak da değerlendiriyorum. Birbirlerini tanıyana kadar sorunlar yaşanabilir. Özellikle son dönemlerdeki boşanmaları incelediğimizde büyük bir kısmının ilk 1 yıl içinde gerçekleştiğini görüyoruz. Evliliklerin sevgi, saygı, güven ve sorumluluk bilinci üzerine kurulmaması, gençlere bu bilincin tam verilememesi halinde birbirinden etkilenerek kartopuna dönüşecektir. Boşanma da biraz böyle bir karaktere sahip. Aile birliğinin ilk bir yılda bozulması üzerinde birçok faktör etkili olsa da, ailenin hızlı bir şekilde kurulmasının yanı sıra özellikle Afyonkarahisar gibi belli davranış kalıplarına, kültür özelliklerine sahip toplumlarda aile müdahaleleri de etkili olabiliyor. Yeni evlilerin ayaklarının üzerinde durmalarına izin vermek gerekiyor. İzin verilmeyince, sağdan soldan müdahaleler olunca birbirlerine karşı güvenleri zayıflıyor. Zayıflayınca da sevgi, saygı ortadan kalkıyor. Dolayısıyla kolaylıkla bu yuva yıkılabiliyor” dedi.

“Çocuğun eğitiminde aile ilgisi ve sevgisi önemli”

Çocuğun ailede eğitimininin merkezinde aile ilgisinin olduğunu vurgulayan Karakaş, ailede çocuğa ilginin temel kaynağının da sevgi olduğunu söyleyerek konuşmasına şöyle devam etti:

“Ailede çocuğa sadece bir alışkınlığı kazandırmak yeterli değil; aynı zamanda ona kişilik ve karakter vermek ve onun duygu dünyasına da hitap etmek önemlidir. Onun duygu dünyasını da çok güçlü tutmak gerekiyor. Bunu sağlayabilmenin en önemli yolu, ailenin çocuğa olan ilgisidir. Ailenin çocuğa ilgisinin temel kaynağı da sevgidir. Çocuk, sevgisiz kaldığında, istediğiniz bilgiyi öğretin, ondan istediğiniz verimi alamazsınız veya onun size ve çevresine saygılı olmasını temin edemeyebilirsiniz. İlgiden kastım, genel bir ilgidir ama bunun sevgi temelli bir ilgi olması önemli. Annenin ve babanın çocuğa koşulsuz bir sevgi göstermesi gerekiyor. Son dönemlerde eğitim süreçlerinde koşullu sevgi, koşullu ödüllendirme yöntemleri çok kullanılıyor. Çocuk anne ve babaya öyle bir dayanmalı ve güvenmeli ki onun hayal dünyasında anne ve baba onun bir kahramanı olmalı. Bunu da ancak ona koşulsuz sevgi sunarak gerçekleştirebilirsiniz. Olumlu davranış gerçekleştirmenin temelinin de sevgi temelli ilgiyle oluşacağı kanaatine sahibim. Çocuğun kişilik ve karakter kazanmasında tabi ki tek faktör anne ve babalar değil. Eğer anne ve baba olarak siz, çocukların kahramanı olabilirseniz onun kişilik ve karakterinin güçlenmesini de temin edersiniz. Kişilik ve karakter oluşumunda etkili birçok faktör var. Arkadaş çevresi, okul, öğretmen, hatta internet, televizyon ve tüm diğer bilgi kaynakları çocuğun kişilik ve karakter kazanmasında etkili faktörler. Çocuğun bebeklik dönemi ve çevreye dâhil olma sürecine kadar geçen süreç ailede geçiyor ve burada anne çok önemli bir konumda. Annenin varlığı, koşulsuz sevgisi ve ilgisi, çocuğun karakterinin güçlenmesi açısından çok önemli. Belli bir yaşa kadar anne merkezli bir gelişim gerçekleşiyor. Çalışan annelerin belki de en büyük sorunu bu. Çocuklarıyla fazla vakit geçiremedikleri, o sevgiyi ve ilgiyi gösteremedikleri için kreşlerde ve bakıcılarla büyüyen çocuklarda anne merkezli bir yaşam eksikliği görebiliyoruz. Daha sonra baba faktörü yer alır. Çocuk gözüyle baba bir otorite olarak görülür. Ama baba dayanacağı kale; anne ise sığınacağı yuvadır. Bu duyguları kazanamayan çocukta çok büyük boşluklar ortaya çıkacağı için bu boşluklar daha farklı şeylerle, daha olumsuz özelliklerle doldurulabilir. Dolayısıyla anne merkezli dönemlerde annenin etkinliği, babanın devreye girdiği dönemlerde babanın etkinliği çocukların güçlü karakter kazanmasında, kişiliklerinin olgunlaşmasında çok önemli faktörlerdir. Bu noktada çocukla nitelikli zaman geçirmek gerekir derken, onunla oyun oynayabilmeyi, onun kendi işlerine dahil olabileceğimiz bir nitelikli zaman geçirmeden bahsediyoruz.”

“Çocuklar özgüvenli yetiştirilirken denge korunmalı”

Çocukların özgüvenli yetiştirilmesinin, çocukları özgüvenli yetiştirirken de dengenin korunmasının çok önemli olduğunu belirten Karakaş, “Özgüvenli yetişmeden kasıt, onun her istediğinin olması anlamına gelmiyor. Bazı isteklerinin olamayacağını öğretmek de özgüvenin içerisindedir. Yani hayatta her şeyin elde edilemeyeceğini bilmek, ona öğretmek de özgüveni güçlendiren bir parçadır. Zorluklar karşısında mücadele etmeyi öğretmek, hakkını savunmayı, kendini korumayı öğretmek onun özgüvenini artıracaktır. Yaşadığımız dünya, rekabeti çok yüksek olan, içerisinde çok çetin mücadeleler barındıran bir dünya. Özgüven, bu mücadeleli ortamda başarılı olabilmenin en önemli zenginliğidir. Dengeli bir özgüven verdiğiniz zaman o artık bu mücadelenin içerisinde mutlaka bir yerde başarı elde edecektir. Mutlaka istediğini gerçekleştirecek, amacına er ya da geç ulaşacaktır. Özgüvene sahip olmak her zaman önemliydi fakat günümüzde daha da önemli. Çok mücadeleci, rekabet kapasitesi yüksek ortamlarda yaşamımızı sürdürüyoruz. Dolayısıyla burada başarılı olabilmek için insanın kendisine güvenebilmesi ve özgüveninin güçlü olması gerekiyor. Bu gücü kendinizde bulamadığınızda yaşamın kıyısına itilirsiniz. Yaşamın dışarısında bırakılırsınız ki, bu da birçok sorunu beraberinde getirir” dedi.

“Çocukla doğru diyalog kurulmalı”

Çocukla sağlıklı bir diyalog ve güçlü bir iletişim kurabilmenin önemli olduğuna da değinen Karakaş, “Çocuktur anlamaz dememek lazım. Birçok şeyi kendi kapasitesine göre anlayan çocuğumuza doğru bir diyalogla doğru anlatımlar yapabilirsek, karşılaştığı sorunlar veya olaylar karşısında çözüm yolunu kolaylıkla bulabilir. Çocuk ödüllendirilirken de cezalandırılırken de mutlaka iletişim yolu kullanılmalı. Onların talepleri dinlenmeli, arzuları önemsenmeli ama bir kısmının yapılamayacağını, gerçekleştirilemeyeceğini de diyalog yoluyla öğretmemiz mümkün. Anne ve babanın çocukla mutlaka güçlü ve sağlıklı bir iletişim kurması gerekiyor” diye konuştu.

“Çocuklar arkadaşları ile kıyaslanmamalı”

Çocukların akranları ve arkadaşlarıyla kıyaslanarak onlar hakkında hüküm vermenin yanlış olduğunu ifade eden Karakaş, “Özellikle okul dönemlerinde bu çok fazla yapılıyor. Arkadaşlık ilişkilerinde de bu yapılır. Günümüzde daha çok eğitim üzerinden bir rekabet olduğu için sürekli bir yarış var. Çocuklar ilkokulu bitiriyor, liseye girmek için bir sınava hazırlanıyor, üniversiteye girmek için hazırlanıyor, daha sonra bir işe girmek için yeniden sınavlara hazırlanıyor. Bu yarış sürecinde çocuklarımızı akranları ve arkadaşları ile kıyaslayarak onlar hakkında verdiğimiz hükümler, onlarda kesinlikle olumlu bir sonuç bırakmıyor. Bu çok yanlış bir strateji ama çokça yapıyoruz bunu. Çocuk sınavdan 90 aldım dediğinde 100 alan var mı diye soruyoruz. Kim ne aldı diye hemen ekliyoruz. Sonra sen de biraz çalışsaydın 100 alabilirdin diyoruz.  Aslında 90 almış ve bu kötü bir not değil.  Çocukların başarısından tatmin olmak, onlara rıza göstermek lazım. Bu rekabette sadece çocuklar değil aileler de yarışıyor. Kendimizin yarıştığı hissi ile o soruları soruyoruz, oysa yarışan çocuklar. Onların kendi kapasitelerini ve elde ettikleri birikimleri önemsememiz gerekiyor” dedi.

“Oyun, çocuk gelişimi için çok önemli”

Çocukların çocukluğunu yaşaması gerektiğini, sağlık bir gelişim açısından oyunlar oynaması gerektiğini de belirten Karakaş, “Çocuğa çocukluğunu yaşatmak lazım. Oyun oynaması gerekir. Bunlar çocuğun gelişimi için çok önemli. Psiko-motor diye bir gelişim süreci var. Yani fiziksel yeteneklerin gelişimi. Oyun, bu yeteneklerin gelişmesinde, güçlenmesinde ve kapasitesini artırmasında çok önemli. Çocuğun çocukluk hissini yaşamadan büyümesi, onda çok büyük bir boşluğa yol açabilir. Yetişkinlik döneminde çok farklı araçlara yönelmesine neden olabilir o yüzden çocuğa çocukluğunu da yaşatmak lazım ama bu yarışmacı modelde çocuk ne kadar çocukluğunu yaşayabiliyor o da ayrı bir sorun. Yine de bir fırsat bulunur ve çocuklara çocuklukları yaşatılabilir” şeklinde konuştu.

“Geçiş dönemlerinde aileler çocuklara toleranslı davranmalı”

Çocukların gelişimlerinin geçiş dönemlerinde çok fazla sorun ve krizler yaşadığını söyleyen Karakaş, bu dönemlerde ailelerin daha bilinçli ve toleranslı olması gerektiğini belirterek şunları kaydetti:

“Çocukların en fazla sorun yaşadıkları dönemler gelişim süreçlerindeki geçiş dönemleridir. Bebeklikten çocukluğa, çocukluktan ergenliğe, gençlikten yetişkinliğe geçiş dönemleri kriz dönemleridir. Krizli dönemi bilmek, tanımak lazımdır. Ebeveynin, çocuğum sorun yaşayabilir bilincine sahip olması gerekir. Ona göre toleransını göstermesi önem arz eder. Bu dönemlerde çocuğunuza normal dönemlerdeki gibi yaklaşırsanız özellikle ergenlik dönemi gibi geçiş dönemlerindeki krizlerinde onların sorunlarını çözmekten ziyade problemlerini arttırırsınız. Ailenin yaşamış olduğu sorunlar, belki anne babaya öyle bir tolerans kapısı aralamayabilir. Ama nihayetinde çocuk sizin çocuğunuz ve anne babanın çocuğa o süreçte daha fazla özen göstermesi, bir alan bırakması, çocukluğunu yaşama ya da ergenliğini yaşama diyebileceğimiz imkânları oluşturabilmesi gerekiyor. Bunun farkında olmak, bilincinde olmak, bu dönemdeki krizin çocuğun getirdiği sorunun bu döneme ait bir sorun olduğunu bilmek çok önemli. Eğer çocuğa bunu bilerek karşılık verirseniz, o da mevcut krizi aşmada destek almış olur. Anne, baba ve çevre desteği bu dönemlerde çok önemli.”

“Çocuklar, aileden uzaklaşıyor”

Çocuklar için en büyük tehdidin ailelerden uzaklaşması ve kopması olduğunu ifade eden Karakaş, “Zaman akıyor, zaman aktıkça da toplum değişiyor. Yenilikler ortaya çıkıyor. Bizim zamanımızda olmayan çocuğun zamanında ortaya çıkıyor. Dolayısıyla yeni olana göre çocuk pozisyon alıyor. Davranışlarında değişiklikler ortaya çıkıyor. Kuşaklar arasındaki farklılığı böyle görmek gerekiyor. Bizim zamanımızda böyle değildi diye başladığınız hiçbir sözün çocukta karşılığı yok. Geleneklerin, değerlerin aktarılması önemli ama bu yolla değil. Bu yolla yapılamaz. Çocukta karşılığı yok. Çünkü çocuk kendisi olmak istiyor. Kişilik kazanmak istiyor. Kendi ayakları üzerinde durmak istiyor. Ben sizden faklıyım diyor ve farklı da. O farklılığın sizden uzaklaşacak şekle dönüşmesini engellemek bizim görevimiz. Bizden kopmasını engellemek bizim görevimiz. Şu an en büyük tehdit, çocukların ailelerinden kopması ve onlardan uzaklaştırılması” diye konuştu.

Çocukların büyüme süreçlerinde kendi cinselliklerini, vücutlarını tanımaları ve onları koruma duygusu ile güçlendirilmelerinin çok önemli olduğunu kaydeden Karakaş, cinsellik eğitimi ile ilgili dikkat edilmesi gereken hususları şöyle anlattı:

“Çocukların büyüme süreçlerinde kendi cinselliklerini, vücutlarını tanımaları ve onları koruma duygusu ile güçlendirilmeleri çok önemli. Bu her zaman önemliydi, şimdi daha da önemli; yani bir kız çocuğunun, bir erkek çocuğunun kendisini, cinselliğini tanıması, erkek veya kadın olduğunun farkına varması ve vücudunun kendine ait dokunulmaz olduğunu benimsemesi çok önemli. Özellikle aile içerisinde bu duygu ve bilgi, çocuğa aktarılırken onun ergenlik sürecinden itibaren eğer ailede kız ve erkek çocuk varsa belli bir yaşa geldikten sonra odalarının mutlaka ayrılması ve bu ayrışmanın kendi özgürlüğü için önemi olduğunun farkına vardırılması çok önemlidir. Birtakım istismarlar karşısında kendisini koruyabilecek bir güç ve bilinç kazandırılması gerekiyor. Bunları ayıp saymamamız gerekiyor. Bu bilgiyi, bu bilinci çocuklarımıza vermek, kendilerini korumaları açısından çok önemli. Sadece korumaları açısından değil, karakterlerinin güçlenmesi açısından da bunun önemli olduğu kanaatindeyim.”

Katılımcıların sorularıyla da farklı açılımlar kazanan konferansın ardından Çobanlar Kaymakamı Mücahit Öztürk, Rektör Karakaş’a teşekkürlerini ileterek Çobanlar Kadın Kültür Evi ürünlerinden takdim etti. Rektör Karakaş, konferansın devamında Çobanlar Kadın Kültür Evini gezerek çalışmalar hakkında bilgi aldı.

Ayrıca Rektör Karakaş, Çobanlar Kaymakamı Mücahit Öztürk’ü makamında ziyaret ederek istişarede bulundu.

14 Aralık 2021, Salı 250 kez görüntülendi