Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü ve Edebiyat Topluluğu iş birliğinde “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine Sezai Karakoç Şiirleri” söyleşisi ve şiir dinletisi düzenlendi.

Atatürk Kongre Merkezinde gerçekleştirilen söyleşi ve şiir dinletisine; AKÜ Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Murat Peker ve Prof. Dr. Yılmaz Yalçın,  Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Koçak, Fen Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Cüneyt Akın, Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Özger, Şair Ahmet Edip Başaran, akademik personel ile öğrenciler katıldı.

“Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine Sezai Karakoç Şiirleri” söyleşisinin yönlendiriciliğini yapan Fen Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Cüneyt Akın; Mevlana, Yunus Emre, Mehmet Akif Ersoy gibi şahsiyetleri andıklarını ve anlamaya çalıştıklarını ifade etti. Akın, “Onları anmaya değil, anlamaya ihtiyacımız var. Boşluğu doldurulamayan bir diğer mütefekkirimiz ise Sezai Karakoç. Boşluğu doldurulamayan Sezai Karakoç, bu ay içerisinde vefat etti. Bizim için onun vefatından çok onun bize bıraktığı dava ve sözler önemli. Çünkü biz, o sözlerle kendimizi inşa edeceğiz” diye konuştu.

“Sezai Karakoç, geçmişle bugün, bugünle gelecek arasında köprü kuruyor”

Şair Ahmet Edip Başaran ise Sezai Karakoç’un kayıtlarda İkinci Yeni şairi olarak geçtiğini belirtti. Sezai Karakoç’un İkinci Yeni’lerle örtüşen yanlarının olduğunu söyleyen Başaran, “Sezai Karakoç’un ‘Sesler Kitabı’ üzerinden konuşacak olursak; İkinci Yeni’nin çıkış noktasında yazılmış şiirleri vardır. Sesler Kitabı, yoğun İkinci Yeni özellikleri barındırır ama evveliyatında Sezai Karakoç şiirine baktığımızda büyük, derinlikli şiir olmanın habercisi olarak değerlendirebileceğimiz Mona Roza tecrübesi vardır. Mona Roza’nın yazıldığı dönemde Türk şiir havasında Garip Hareketinin bir şekilde etkisinin devam ettiğini görürüz. Bu dönem, şiir denildiğinde toplumsal hafızamızda yer eden hususiyetlerin çok fazla önemsenmediği bir sosyolojik dönemdir. Sezai Karakoç, duyarlılık merkezinde özellikle aşkı merkeze alarak bir nevi geçmişle bugün, bugünle gelecek arasında çok sahici bir köprü kuruyor” diye konuştu.

Sezai Karakoç’un penceresinin sadece Türkiye’ye açılmadığını, Sezai Karakoç’un penceresi ile yeryüzü coğrafyasını önümüze serdiğini dile getiren Başaran, şunları kaydetti:

“Türk şiirindeki gelenekle olan ilişkiye baktığımızda da geleneğin sesini çok iyi dinleyebilmiş, geleneğin sesini günümüzdeki şiir ortamına, günümüzdeki insanların anlayabileceği bir dille aktarabilmiş şairleri görüyoruz. Attila İlhan, Necip Fazıl ve Sezai Karakoç şiirlerini bu çerçevede almamız gerekiyor. Özellikle burada dikkat edilmesi gereken nokta, Sezai Karakoç’un şiire hangi hissiyatla, hangi duyarlılıkla başladığıdır. Sonuçta her sanatın, her sanatsal çabanın sosyolojik düzlemde bir arka planı vardır. Sanat, bir dünya görüşünün ifadesidir. Bu Batı’da da böyledir, bizde de böyledir. Biz, sanatsal eserlere yaklaşırken bu dünya görüşü çerçevesinde, şairin hayat ve insan tasavvuru çerçevesinde yorumladığı insanı anlamaya çalışırız. Her insan, dünyaya açılan bir penceredir. Sezai Karakoç’un penceresi sadece Türkiye’ye açılmaz. Sezai Karakoç’un penceresi yeryüzü coğrafyası serer önümüze. Modern Türk şiirinde belki de Sezai Karakoç kadar şehir isimlerinden bahseden bir şair yoktur. Sınırları yatay, coğrafyaların gerçek olduğu bir düzlemde Sezai Karakoç neredeyse o coğrafyadaki hakikat ile bizi yüzleştirmeye çalışır. Sezai Karakoç, insanların acıları ile acılanmayı dertleri ile dertlenmeyi ‘Çatı’ şiirinde çok güzel anlatır.”

“Bellek yitimine uğramış bir toplumuz”

Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Özger de konuşmasında, gelenek meselesinin çok önemli bir sorun olduğunu ifade etti. İnsanın zaman ve mekânla mukayyet bir varlık olduğunu vurgulayan Özger, “Zaman ve mekânla mukayyet bir varlığın belleğini bu zaman ve mekân oluşturur. Yani biz sadece organik bir varlık olmaktan ziyade, zihinsel bir varlığız. Bizim bir geçmişimiz var ve bu geçmiş çok önemli bir meseledir. Siz geçmişsiz bir insanın nasıl olacağını, aslında tahayyül edemezsiniz.  Biz, millet olarak biraz bellek yitimine uğramış bir toplumuz” dedi.

“Sezai Karakoç, geleneği diriltti”

Sezai Karakoç’un şekilsel olarak bir geleneği devam ettirmenin peşinde olmadığını, geleneğe özünü veren düşünceyi yaşatmanın peşinde olduğunu söyleyen Özger, konuşmasına şöyle devam etti:

“Sezai Karakoç, günümüzün konuşulan dilliğiyle, günümüzün yaklaşımıyla bir şiir ortaya koyar. Ama Sezai Karakoç geldiğinde de gelenek namına ortada çok fazla bir şey kalmamıştır. Dolayısıyla Sezai Karakoç’un ortaya koyduğu düşüncenin adına ‘Diriliş’ denmiştir. Çünkü sizin geçmişim dediğiniz şey, yani gelenek ölmüştür. Ancak size bundan sonra ona bir ruh üfleyerek diriltmek kalır. Sezai Karakoç’un yaptığı şey de budur aslında. Yani, geleneği diriltmeye çalışır. Bunun için ‘Hızırla Kırk Saat’ adlı şiir kitabı önemlidir. Karakoç, kitabının ikinci ‘Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz. Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz. Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı günlere geldim. Bunu bana öğretmediniz. Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim. Bunu bana söylemediniz. İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler. Bunu bana öğretmediniz. Kardeşim İbrahim bana mermer putları nasıl devireceğimi öğretmişti. Ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım Ama siz kâğıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini nasıl sileceğimi öğretmediniz’ der. Geçmişten bir şeyler almış ama bizim âlimlerimiz bu yeni durum karşısında, modernizm karşısında yeni bir fikir üretememişler. Sezai Karakoç, geleneği diriltmiş. İlk olarak 1950’li yıllarda Mona Roza şiiri ile aşk kavramını diriltmiş. Sezai Karakoç, aşk kavramını, sevgili kavramını aldı ve Mona Roza’yı ortaya koydu. Sevgili kavramını olması gereken yere doğru getirdi. Ama bunu modern konuşulan bir dille yaptı.”

Etkinlik, Sezai Karakoç’a ait şiirlerin dinletisi ile sona erdi.

30 Aralık 2021, Perşembe 927 kez görüntülendi