Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Doğa Koruma Biyoizlem Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Uğur Cengiz Erişmiş tarafından AKÜ’nün kuruluşunun 30. yılı etkinlikleri kapsamında Spor Bilimleri Fakültesinde (SBF) “Bir Biyoloğun Gözünden Anadolu” konferansı verildi.
Konferansın açış konuşmasını yapan SBF Dekanı Prof. Dr. Yücel Ocak, AKÜ’nün kuruluşunun 30. yılını kutladıklarını belirterek, “30 yıl önce Anadolu’da yeni kurulmuş bir üniversiteden bugün köklü ve eski bir üniversite olmanın gururunu ve mutluluğunu yaşıyoruz” dedi. Ocak, “SBF olarak 13 Mayıs 2022’de bu kapsamda bir öğrenci kongresi düzenleyeceğiz” diye konuştu.
Doğa Koruma Biyoizlem Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Uğur Cengiz Erişmiş ise verdiği konferansta biyoçeşitlilik ile ilgili bilgiler paylaştı. Ana kara ve sulak alanlar da dahil olmak üzere Anadolu’nun dünyanın binde 1’ini kapladığını ifade eden Erişmiş, “Sadece ana kara olarak düşündüğümüzde ise binde 5’i kadar alan içerisinde Anadolu var” dedi. Anadolu’nun medeniyetlerin beşiği olduğunu kaydeden Erişmiş, “3 kıtanın kesiştiği noktada yer aldığı ifadesi Anadolu için her zaman kullanılıyor. Anadolu 400 milyon önce sular altındaydı. Bu dönemde ana karalar birbirinden ayrılmaya başladığında Afrika ve Arap platosu yukarıya doğru bir baskı yapıyor. Bu dönemde Alp dağları oluşurken, Anadolu o dönemde var olan bir denizin altında yer alıyor. Hatta bu dönemden kalma bir timsah fosili Tuz Gölünde bulunuyor ki bu da bir anlamda bunun kanıtı niteliğini taşıyor. Baskılar 150 milyon yıl boyunca devam ediyor ve kara yükselmeye başlıyor ve Anadolu toprakları oluşuyor. Avrupa’nın, Asya’nın ve Afrika plakasının kayması ile Anadolu deniz altından çıkmaya başlıyor. Bu plakanın kaymasından dolayı 3 bölgenin fitocoğrafik toprağı burada bir hammadde olarak bir araya geliyor. Bu esnada Anadolu topraklarında dağlar oluşuyor ki bu da coğrafi çeşitlilik olarak bu toprakları zengin kılıyor” diye konuştu.
“Anadolu topraklarında 11 iklim çeşidini görmek mümkün”
Biyoçeşitlilik açısından değişken iklimin önemli olduğunu ifade eden Erişmiş, “Standart bir iklim olsa hayvan ve bitki çeşitliği fazla olmazdı. Afyonkarahisar örneğinden bakarsak geçişli bir iklime sahip olduğu için biyoçeşitlilik anlamında zengin şehir karşınıza çıkar. İklimsel olarak baktığınız zaman Türkiye içerisinde 11 iklim çeşidini görebiliriz ki bu da biyoçeşitlilik noktasında zenginliğimizin ana sebeplerinden biridir” dedi. Erişmiş, “Böyle bir zenginlik içerisinde Anadolu adeta bir sığınak olmuş oluyor. Bu sığınak içerisinde de belli alanlara geldiğiniz zaman Buzul Çağı içerisinde baktığınız zaman ara dönemlerde göçler yaşanıyor ki bu göçler en uygun habitat bölgelerine doğru gerçekleşiyor. Anadolu asırlar boyunca bitki ve hayvan çeşitliliğinde çok büyük bir zenginliğe sahip olmuştur” diye konuştu.
“Anadolu 175 tür memeli, 500 farklı kuş türüne ev sahipliği yapıyor”
Anadolu topraklarında 175 çeşit memeli hayvan türünün yaşadığını anlatan Erişmiş, kuş türü sayısının 500 olduğunu belirterek, “Avrupa kıtasının tamamında bu kadar kuş türü yok. Bizlerin sürekli dışarıda gördüğü Saksağan kuşunu Avrupa’dan görmek ve fotoğraflamak için gelenler var. Bu topraklar 141 tür sürüngene de ev sahipliği yapıyor.
“Antifriz proteinlerini Anadolu’da üretmek istiyoruz”
Kış uykusuna yatan bazı sürüngen ve amfibik canlılar üzerine önemli çalışmaların sürdürüldüğünü anlatan Erişmiş, şunları belirtti:
“Başta peynir olmak üzere bizlerin günlük yaşamında marketlerden alarak tükettiğimiz ürünlerin raf ömrünü uzatan antifriz proteinleri var ki bunlar yurt dışından geliyor. Sürüngenler kış uykusuna yatıyorlar ve bu esnada bu proteini kullanıyorlar. Şu anda bilimsel bir çalışmamız var ki bu proteini onları inceleyerek almak ve üretmek istiyoruz. Bu proteini Antartika’da var olan bir balık üzerinden üretiyorlar; biz ise kaplumbağa veya kurbağadan üretmeye çalışıp patentini de alabilirsek bir değer oluşturmuş olacağız. Bu proteinler uzay teknolojisinde kullanılmak isteniyor ki çok uzun süreli gelecekteki uzay yolculuklarında antifiriz proteinlerinin aktive olacak biçimde insanları uyutarak yaşlanmadan yolculuğu tamamlamaları üzerine çalışmalar söz konusu. Baktığınızda sadece kurbağa dediğimiz canlıların üzerinde yapılan çalışmalar gelecekte insanoğluna büyük avantajlar getirebilecek.”
“Biyoçeşitlilik küresel ekonomide 7 trilyon dolarlık değere sahip”
Türkiye’de 384 tür tatlı su balığının var olduğunu anlatan Erişmiş, deniz balığı türünün ise 480 olduğunu söyledi.
21.yüzyılın kalkınmanın anahtarının biyoçeşitlilik, biyokaçakçılık ve biyoteknoloji olduğunu ifade eden Erişmiş, şunları kaydetti:
“Küresel ekonominin yüzde 45’inin biyoçeşitlilikten elde edildiğini ifade eden Erişmiş, “Burada neyi kastediyoruz diye bakarsak; domatesi aldınız ama salça yapmadınız ya da soğanı alıp yediniz, farklı bir deyişle hiçbir işlem yapmadan tükettiniz; bu haliyle bile 7 trilyon dolar bir değerden söz ediyoruz. Mesela Türkiye olarak dünya fındık üretiminin yüzde 85’ini üretiyor. 2015 yılında Türkiye bu üretiminden 2 milyar dolarlık bir ihracat yapıyor. Var olanı alıp işleyen ve dönüştüren bir firma ise 11 milyar dolar. Bu çerçeveden baktığınız zaman hizmet değeri olarak 45 trilyon dolarlık bir pastadan bahsediyoruz. Biz ülke olarak bu pastadan 5 milyar dolarlık bir pay alıyoruz. Coğrafi büyüklük olarak çok küçük olan Hollanda, Avrupa’nın sebze ihtiyacını büyük oranda karşılıyor. Yer altında ve kat kat sistemlerde üretimler yapıyorlar. Bu konuda bizim geçmişimize bakmamız bile yeterli ki 1930’lu yıllarda Rusya tahıl ihtiyacının yüzde 30’unu Türkiye’den karşılıyordu.”
Doğa Koruma Biyoizlem Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Uğur Cengiz Erişmiş, Türkiye’nin stratejik anlamda ülke politikasını oluştururken mutlaka mevcut biyoçeşitliliği içinde tarım ve hayvancılığı ele alması gerektiğine de sözlerine ekledi.
Konferans soru-cevap ile sona erdi.