Afyon Kocatepe Üniversitesi tarafından (AKÜ) üniversite ile şehir buluşmaları kapsamında düzenlenen Çarşamba Sabah Toplantılarında “Aileye Yönelik Tehditler” konuşuldu.
AKÜ Sosyal Tesislerinde düzenlenen toplantıya Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcısı Fatih Karabacak, AKÜ Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Şuayıp Özdemir ve Prof. Dr. Murat Peker, Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Koçak, İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Güler, Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Bekir Yalçın, AKÜ Kadın ve Aile Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Letife Özdemir, AKÜ Genel Sekreteri İhsan Ceran, akademik personel ile Afyonkarahisarlı iş ve düşünce insanları katıldı.
“Aile ve iş dengesini tutturmak gerekiyor”
Toplantıda ilk olarak söz alan AKÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Şuayıp Özdemir, kişinin aile-iş dengesini kuramamasının aileye yönelik önemli bir tehdit olduğunu belirtti. Özdemir “Aileye ayıracak zamanı işe ayırıyoruz. Sonra çocuklar farklı şekillerde büyüyor. Bazen işi ailenin önüne koyduğumuz için çocuklardan kopuyoruz. Günümüzde kadınlar çalışma hayatına daha çok katılıyor. Öyle olunca, aile içindeki roller de karışıyor. Çocuk, anne ve babanın rollerini karışmış bir şekilde görüyor. Çocukların hayatında anne ve babaların iş hayatlarından dolayı aile dengesini tutturamaması sorun oluyor. Bazı arkadaşlarımız da tam tersi, aileyi ön plana çıkarıyor ve işleri geri kalıyor. Her iki türlü de dengeyi tutturmak gerekiyor. Bu dengeyi tutturamamak önemli bir tehdittir” dedi.
“Aile içindeki rollerimizin dozunu iyi ayarlayabilmeliyiz”
Toplantı moderatörü Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Koçak, kadınların çalışma hayatına girmesinin aile hayatındaki rolleri etkilediğini kaydetti. Koçak, “Tabii ki ekonomik şartlar, hem erkek hem de kadının çalışmasını da gerektiriyor. Dolayısıyla kadınlar çalışmasın da diyemeyiz. Bu durumda kadınlara daha insani bir çalışma imkanı sağlanarak, daha ayrıcalıklı bir çalışma hayatı sunulabilir” diye konuştu. Koçak, “Günlük yaşamda sabah evin erkeği de kadını da çalışmaya gidiyor ki bu durumda çocuklar bakıcıya emanet ediliyor. Döndüklerinde ikisi de yorgun oluyorlar ve evdeki işleri paylaşmaları gerekiyor. Bu durumda çocuk ev içindeki rollerin dağılımında sarsıntı yaşıyor. Bu durum babanın ev içindeki otoritesini de erozyona uğratıyor. İlacın dozunu ayarlayamazsak ilaç zehir olur. Aynı şekilde aile içindeki rollerimizin dozunu da iyi ayarlayabilmeliyiz ki dengeyi bozmayalım.”
Yeni yaşam biçimlerini ailenin temellerini zayıflatan nedenlerden biri olarak kaydeden Koçak, “Kentleşme, göç ve sanayi devrimin dayattığı yeni yaşam biçimleri, aile kurumunu parçalama ve dağıtma sürecine getirdi. Bu gelişmeler, aile temellerinin zayıflamasına yol açtı. Bunun sonucunda da tek ebeveynli aileler ile evlilik dışı ilişkilerin çoğaldığını görmekteyiz” diye konuştu.
Koçak, yaşanılan sosyo-kültürel değişimlerin ahlaki değerleri de etkilediğinin altını çizerek kültürel ve ahlaki değerlerdeki keskin değişimlerin, uyuşturucu kullanımı ve suç oranlarının artması gibi tehditleri de beraberinde getirdiğini vurguladı. Koçak, “Yaşananlar insanı ve toplumu tehdit eden sorunları da beraberinde getirdi. Bu sorunlar da ailede ciddi kırılmalara neden oldu. Aileye yönelik tehditler, internet ve sosyal medya ile farklı bir boyut kazandı. Hayatımızın her anında bunlarla beraberiz. Yetişkinler bile bu mecralardan uzak duramazken çocukları ne kadar uzak tutabiliriz, bunu düşünmemiz gerekir” şeklinde konuştu.
“Biz sandviç nesiliz”
Aile içi ilişkilerin saygı-sevgi sınırları içinde olmadığı takdirde insanların birbirine karşı “şaşı ve sağır” olduklarını kaydeden Koçak, “Klasik ve geleneksel anne-baba rollerinden dışarıya çıkılıyor. Bunun da ötesinde, çocuklar anne ve babalarının rollerini çalmaya başlıyor. Bizim kuşağın en büyük sıkıntılarından birisi de bu. Bize ‘sandviç nesil’ deniliyor. Biz anne ve babalarımızı olduğu kadar çocuklarımızı da üzmemek için azami gayret gösteriyoruz. Durum böyle olunca, çocuklar bizim annelik ve babalık rollerimizi elimizden alıyorlar. Bu durum nasıl normale çevrilebilir, bilmiyorum. Aileyi tehdit eden diğer meseleler ise alkol, uyuşturucu ya da teknoloji bağımlılığı gibi bağımlılıklar. Bu bağımlılıklar normal hayatımızın akışını kesintiye uğratıyor. Bunların tedavi edilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Çocuk sahibi olmak aile olabilmek için önemli
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsa Sağbaş ise yurt dışındaki aile tanımında çocuk sahibi olmanın belirleyici unsur olarak kabul gördüğünü anlattı. Sağbaş “Yurtdışında bulundum bir süre, Avrupa’daki aileyi gözlemledim. İngilizcede ‘family’ ifadesini aile olarak çeviriyoruz. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir nüans var. Aile olmanın şartı çocuk. Yabancılarda iki kişi evlendiğinde ‘couple’ diye anılıyor. Çocuk olunca ise ‘family’ diye tanımlanıyor” dedi. Sağbaş, tek çocuklu ailelerin günümüz dünyasında bir realite olduğunu belirterek, “Tek çocuk olarak büyümüş iki kişinin evlilikleri sonucu doğan çocuğun teyze, hala, amca, dayı gibi akraba ilişkileri olmayacak” diye konuştu. LGBT’nin aileye yönelik tehditler arasında yer aldığına da işaret eden Sağbaş, “Aileye yönelik tehditlerde bir diğer mesele ise LGBT’dir. Türkiye’de de bunu savunanlar var. Geçtiğimiz yaz Londra’da gözlemledim ki LGBT’ye inanılmaz bir destek var. Bu sapkınlar tarafından normalleştiriliyor. Dinlerine bağlı olan ülkelerde ise bu olaya ket vuruluyor. Fakat oralarda dahi tartışılıyor. 1994’te İngiltere’de muhafazakar bir partinin ileri sürdüğü ‘back to basics’ yani temellere dönüş diye bir durum vardı. Bu durum Avrupa’da bile dile getiriliyor” ifadelerini kullandı.
İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Güler ise geleneksel aile yapısının ve geleneksel aile ilişkilerinin korunmasının önemine değinerek “Çocuklarımıza aile içi rolleri doğru açıklamalıyız. Kadın ve erkek arasında, iş bölümü konusunda bir yarış yapılmaması gerektiğini de yine çocuklarımıza anlatmalıyız. Aileyi bir arada tutan en önemli hususlar, geçmiş dönemde yaşanan bir takım tecrübelerdir. Bunların tu kaka edilmesine izin vermemeliyiz. Kendi tecrübelerimden de yola çıkarak, büyükanne ve büyükbaba gibi büyüklerin çocukların eğitimi noktasındaki desteğini göz ardı edemeyiz. Dolayısıyla geleneksel ailenin eğitimdeki önemi yadsınamaz” şeklinde konuştu.
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmail Ciğerci ise kurtarıcı beklemeden, aileyi tehdit eden sorunların tespit edilmesi gerektiğini ifade etti. Ciğerci, “Bireyselliğin arttığı bu dönemde iki farklı bireyin evlenmesi ve anlaşması çok zor bir iş. Elbette problemsiz aile olmaz ama sorunlarını çözemeyen aileler olur. Bu bağlamda iş yalnızca bireylere bırakılmamalı; kurumlar da elini taşın altına koymalı” dedi.
“Bir toplum bir arada yaşamayı en kolay aile ile başarır”
İş insanı Kadir Altınkaya ise geleneksel yapının kendi içinde kadim tanımlarının olduğunu belirterek, “Eskiden erkek çok iş yapıyordu. Bu yüzden söz hakkı da çoktu ama artık erkek çok işi yapmıyor. Dolayısıyla söz hakkı da azalıyor. Ben geleneksel bir ailede büyüyen biri olarak, geleneksel ailenin sorunlarına da çokça şahit oldum. Geçmişte de günümüzde de üretim kapasitesini nasıl arttırırız diye yola çıkıldığı için, kadınlar çalışmaktadır. Üretime dahil olan bu bireyler ister kadın, ister çocuk olsun; istediği değeri görmezse, bu duruma itiraz eder ve karşı koyar. Bir toplum bir arada yaşamayı en kolay aile ile başarır” dedi.
AKÜ Kadın ve Aile Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Letife Özdemir ise eğitim ve sınav sisteminin çocukları daha fazla çalışmaya ittiğinin altını çizdi. Özdemir, “Geleceğe yönelik korkular, çocukları daha fazla çalışmaya yöneltiyor. Dolayısıyla sınav sistemi çocukları yarıştırıyor. Çocuklara girdikleri sınavlardan iyi not alırlarsa daha iyi eğitim alacaklarını ve daha iyi bir gelecek yaşayacaklarını düşündürüyoruz. Çocuklar başarılı olmak için sürekli ders çalışmak zorunda bırakılıyor. Hafta sonları bile kursları oluyor. Bundan dolayı çocuklar aileleri ve akrabalarıyla zaman geçiremiyor. Eğitim sistemi çocuklarımızı maalesef bencil yetişmeye itiyor” şeklinde konuştu.
“Ortaya koyulan müfredatın ürününü alırsınız”
AKÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Murat Peker ise hedefin mutlu aile kurmak olduğunu ve bu yolda doğru rotaları tespit etmek ve bu doğru rotaları izlemek gerektiğini söyledi. Peker, “Her problem karşısında ilk söylenen ifade ‘eğitim şart’ şeklinde oluyor. Öğrencilerin önüne hangi müfredatı koyarsanız, ortaya o müfredatın ürünü çıkar. Aile okulunda bu yılların müfredatına baktığımızda ise sosyal medya ve televizyon gibi mecralarda gösterilen yanlış örneklerin çocukların, gençlerin önüne konulan müfredat olduğunu görüyoruz. Yetişme tarzımıza baktığımızda, çocuk aile olmayı önce ebeveynlerinden ve büyüklerinden hemen ardından ise toplumdan görüyor. Yani aileye ilişkin sürekli müfredatımız değişiyor. Asr-ı Saâdette, peygamberlerin müfredatında ne vardı onlara bakmamız gerekiyor. En iyi aile hayatının olduğu dönemlerin müfredatını incelemek lazım. Navigasyona gideceğiniz hedef noktayı yazdığınızda size farklı rotalar gösteriyor. Bunların içinde bir tanesi de en iyi rota oluyor. Yanlış yola girdiğinizde ya bir dere kenarında kalıyorsunuz ya da bir uçurumun başında kalıyorsunuz. O nedenle yanlış yolu değil en uygun yolu seçiyorsunuz. Mutlu aile hedefine ulaşmak için de en uygun yolu seçmeniz gerekiyor. Bu nedenle ideal aile müfredatını takip edenler hedefe ulaşabiliyor. Diğerleri ise sürekli farklı problemlerle karşılaşıyor ve mücadele etmek zorunda. Herkes de mücadele edemediği için ailelerde parçalanmalar meydana geliyor” dedi.
Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Müdürü Nursel Can aile içi iletişimin önemine dikkat çekti. Can, “Anne, baba ve çocukların dinlenilmesi gerekiyor. Boşanmaların, bireylerin ilk evlilik dönemlerinde iletişim kuramamaları ve birbirlerini anlayamamaları sebebiyle olduğunu düşünüyorum. Çiftler birbiriyle iletişim kuramıyor ve birbiriyle çatışmaya başlıyorlar. Bizler, bunun için onlara yol gösterecek mekanizmalar bulmalıyız. Bunu daha önce aile büyükleri yapıyordu. Kurumların da üzerine düşeni yerine getirmesi ve evli çiftlere ve ailelere yardımcı olması gerektiğini düşünüyorum” dedi.
“Çocuklarımızla yeteri kadar vakit geçirmeliyiz”
AKÜ Eğitim Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Hakan Bayırlı, çocukların rol model alma motivasyonlarında internetin önemli bir yer işgal ettiğini belirtti. Bayırlı, “İlköğretim çağındaki çocukları incelediğim doktora tezimde, çocukların büyük bölümünün sanal ortamda karşılaştıkları bireyleri rol model aldığını tespit ettim. Çocuklar kiminle çok vakit geçiriyorsa onu rol model alıyor. Çalışmamda rol model aldıkları sosyal medya figürlerinin bir profilini çıkardım. Hepsinde renkli ve toz pembe bir hayat var. Emek verilmeden kazanılmış lüks yaşantılar var. Çocuklarımız bunları izliyor ve izledikçe de bunları model alıyorlar. Doğa boşluk kabul etmiyor maalesef. Çocuklarımızla yeteri kadar vakit geçirmeli ve bizler onlara rol model olmalıyız” dedi.