Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanlığı, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi ve Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürlüğü ile Kocatepe Büyük Taarruz Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü tarafından Türkiye Büyük Millet Meclis’inin açılışının 104. yılı etkinlikleri kapsamında Mebusan Meclisi’nden Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne “Milli Egemenlik” konulu konferans gerçekleştirildi.

Abdullah Kaptan Konferans Salonunda düzenlenen Mebusan Meclisi’nden Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne “Milli Egemenlik” başlıklı konferansta; Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Sibel Yazıcı ve Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanlığı Öğr. Gör. Gülden Yürektürk konuşmacı olarak yer aldı.

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Sibel Yazıcı, “Mebusan Meclisi’nden Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Parlamenter Sistem” konusunu anlattı. Parlamenter sistemin demokratik katılımın önemli ögelerinden bir tanesi olduğunu söyleyen Yazıcı,  parlamenter sistemde yürütme erkinin yasama erkinden kaynaklandığı ve parlamenter sistemin anayasal demokrasi tipi olarak tanımlandığını ifade etti. Yazıcı,  “Parlamenter sistem, hükümetin parlamento içinden ve parlamentoda bulunan milletvekillerinin çoğunluğun oyları ile seçildiği ve onların güvenini sağladığı sürece de yönetimde kaldığı yönetim biçimidir. Geçmişe dayalı derinliği olan bir sistem değildir. Her ne kadar dünyada 1215 Magna Carta, parlamenter sistemin başlangıcı kabul edilse de burada krala karşı feodal beylerin hak kazanımı süreci söz konusudur ki daha sonra Fransa’da devam ettirilmiştir. Sistemin içinde bugünden çok daha farklı olarak; daha çok danışman üyeliği veya kralın kendisine eş değer gördüğü güçlerle bir müzakere sürecini yürüttüğü bir sistem olarak tanımlanmıştır” diye konuştu.

“200 yıla yakın parlamenter sistemiz var”

Osmanlı Devleti’nin 1876 yılında Kanuni Esasi ile parlamenter sistemle tanıştığını kaydeden Yazıcı şunları söyledi:

 “Kimi tarihçiler bunu parlamenter sistemin tam başlangıcı olarak değerlendirmedikleri için oradan başlattığımızda 200 yıla yakın bir parlamenter sistem geçmişimiz var diyebiliyoruz. Ama bunun ne yazık ki bölünmüş ve devamlılığı sağlanamamış bir sistem olmasından dolayı da milat olarak 1908 yılını değerlendirmeye alıyoruz. Parlamenter sistem, anayasal sistemin de işlevliğini sağlayan bir durum ama biz önce anayasayı ilan ediyor daha sonra parlamentoyu açıyoruz. Bu anlamıyla da bir monarşik süreç işliyor. Tam demokratik süreç, halkın katılımı ya da milli egemenlik dediğimiz sistemden ziyade padişaha olan baskılar ya da padişaha şart koşularak iktidara getirilmesinin sonucunda geçte olsa Osmanlı parlamenter sistemi 1876 yılında hayata geçirilmiş oluyor. 1876’daki sistem ne olursa olsun bir başlangıç oluşturuyor. Monarşiyi kısıtlayabilmek adına bir başlangıç.”

Osmanlı Parlamentosu dünyadaki ilk karma parlamento

Osmanlı Parlamentosunun dünyadaki ilk karma parlamento olduğunu belirten Yazıcı, “Çünkü dünyada kurulan meclis sistemleri daha çok millet sistemleridir. Kendi ırkına tabi olanlardır. İçinde Hristiyan, Arap ve Türk unsuru vardır. Bu şekilde ırk veya din ayrımı gözetmeksizin oluşturulmuş sistemdir. Bu rağmen bu sistem işlerliğini sağlayamamıştır. Neticede Kanuni Esasi’nin padişaha verdiği yetki ile padişah meclisi feshetmiştir. Kanun çerçevesinde seçime gidilmesi gerekmektedir. O da savaş süreci dikkate alınarak ne yazık ki işletilememiştir” ifadelerini kullandı.

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanlığı Öğr. Gör. Gülden Yürektürk ise “Ulusal Egemenlik Kavramı ve Birinci Dönem TBMM’nin Çalışmaları” konusunu anlattı. Yürektürk, “Tanzimat süreci ile başlayan I. ve II. Meşrutiyet ile devam eden bu anayasal ve nispeten parlamenter süreç o dönem Osmanlı idarecileri için tılsımlı ve büyülü bir kurtarıcı gibi görünmüştür. Modern zamanlar için bir hayal gibi görünen meclis artık 1876 yılından itibaren Türk Devlet sisteminin vazgeçilmez temellerinden biri haline gelmeye başlamıştır. Bu süreci sevdiğim bir hocam; ‘onurlu bir duruşun somutlaşmış halidir’ demişti. Kuvayı Milliye ruhu TBMM ile birlikte somutlaşmıştır diyebiliriz” dedi.

Mustafa Kemal’in Mondros Ateşkes Anlaşmasından sonra çözüm süreci aramaya başladığını kaydeden Yürektürk, konuşmasına şöyle devam etti:

 “19 Mayıs 1919 yılında Atatürk Samsun’a intikal edecek ve Milli Mücadelenin hazırlık evresi dediğimiz süreç başlayacaktır. Genelgeler ve kongreler sürecinin alt yazılarını okuduğumuzda karşımıza tek ulusal egemenlik kavramı çıkar. Amasya Genelgesinde ‘ulusun bağımsızlığını yine ulusun azmi ve kararı kurtaracaktır’ yazar. Erzurum ve Sivas Kongresinde ‘Kuvayı Milliyeyi etkin ve milli iradeyi amil kılmak esastır’ der. Bunlar milli egemenliğe yapılan göndermelerdir. TBMM’nin açılması bunun somutlaşmış halidir. 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılmasıyla artık bir devletimiz vardır. Devlet olmak için vatan gerekiyor. Vatan toprak parçasıdır. Vatan bizim için son noktada Misak-ı Milli sınırlarıdır. İnsan faktörü gerekiyor. Bu insan faktörü tebaa ya da reaya değil. Vatandaşlık kavramı ile devletine bağlı insan faktörüdür. Tabii ki egemenlik gereklidir.”

 Konferans soru cevabın ardından sona erdi.

18 Nisan 2024, Perşembe 293 kez görüntülendi