Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Uluslararası İlişkiler Uygulama ve Araştırma Merkezi (UİM) tarafından 6. Erasmus+ Uluslararası Haftası Etkinliği gerçekleştirildi.

Atatürk Kongre Merkezinde gerçekleştirilen etkinliğe Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burhanettin Çoban, Hamm Belediye Başkanı Thomas Hunsteger Peterman, AKÜ Rektör Vekili Prof. Dr. İsa Sağbaş, UİM Müdürü Prof. Dr. Mustafa Güler, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tuğrul Kandemir, Mühendislik Fakültesi Dekan V. Prof. Dr. Ahmet Yıldız, Teknoloji Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yılmaz Yalçın, Veteriner Fakültesi Dekan V. Erkan Karadaş ve UİM Müdür Yardımcısı ve Erasmus Kurum Koordinatörü Doç. Dr. Ayhan Erol ile birlikte çok sayıda akademik personel ve öğrenci katıldı.

Güney Amerika’ya personel ve öğrenci gönderimi yapılacak

Etkinliğin açış konuşmasını gerçekleştiren AKÜ UİM Müdür Yardımcısı ve Erasmus Kurum Koordinatörü Doç. Dr. Ayhan Erol, Erasmus+ kapsamında Avrupa dışından da ortak ülkeler ve üniversiteler bulunduğunu ve yakın tarihte bu ülkelerle personel ve öğrenci değişimi yapılacağını kaydetti. Erol, “Şunu söylemek istiyorum ki Erasmus+ olduğundan beri sadece Avrupa’dan değil, Avrupa dışı kıtalardan da ortaklarımız da var. Kendimizi ülkemizdeki diğer üniversiteler ile kıyasladığımızda iyi bir yerde olduğumuzu sevinerek söylemek istiyorum. Çünkü anlaşmalı olduğumuz ülkelerin sayısı diğer üniversitelere nazaran çok iyi durumda, ayrıca önümüzdeki günlerde Ulusal Ajans’tan hibesini beklediğimiz ülkeler de eklenecek bu sayıya. Artık Brezilya, Peru, Şili ve Arjantin gibi ülkelerdeki üniversitelerle anlaşma yapacağız ve oralara da hem öğrenci hem de hocalarımızı göndermiş olacağız” diye konuştu.

Mültecilerin sıkıntılarını konuşmak için en iyi tercih Afyonkarahisar

AKÜ Rektör Vekili Prof. Dr. İsa Sağbaş ise üniversitelerin kalite göstergelerinden en önemlilerinin uluslararasılaşma ve dışa açılım olduğunu dile getirdi. AKÜ’nün dışa açılıma büyük önem verdiğini kaydeden Sağbaş, “Uluslararası Hafta etkinliklerin birçok amacı bulunmaktadır. Bu yıl 14 ülkeden akademisyen ve uluslararası ilişkiler bürosu çalışanlarını misafir olarak ağırlamaktayız. Katılımcılar bu hafta boyunca tecrübelerini birbirleriyle paylaşma imkanı bulmaktadır” dedi Sağbaş, Afyonkarahisar’da da pek çok mülteci yaşadığını ifade ederek “Şehrimiz sayısı yaklaşık 14 bin Suriye ve Afgan mültecilere ev sahipliği yapmaktadır. Şehrimizde mültecilerle ilgili konut, eğitim gibi problemlerle karşı karşıyayız. Sayın Hamm Belediye Başkanı Peterman’ın bu konudaki konuşması için de Afyonkarahisar’ın iyi bir tercih olduğunu belirtmeliyim” dedi.

Etkinlik farklı kültürleri ve farklı inançları tanımaya yardımcı oluyor

Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burhanettin Çoban ise devletlerin ve üniversitelerin gerçekleştirdiği değişim programlarını çok olumlu bulduğunu belirtti. Değişim programları sayesinde kültürlerarası etkileşim gerçekleştiğini kaydeden Çoban, “Bu programlar sayesinde farklı dinlere, farklı inanç dünyasına, farklı yaşam tarzına sahip ülkeleri ve öğrencileri gözlemleme ve ilişki kurma imkânı bulunuyor. Şuanda dünyada en ihtiyaç duyduğumuz şeyin barış olduğunu görüyorum, bu barışın sağlanmasında da bu tip etkinliklerin büyük öneme sahip olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu.

İnsan olduğumuz için de tüm insanlığı sevmek görevimiz

Etkinliğe yurtdışından katılan konuklara Afyonkarahisar’ın tarihini de anlatan Çoban, konuşmasına şöyle devam etti:

“Bu topraklarda 5 bin yıl öncesinden bugüne kadar Etiler, Frigyalılar, Lidyalılar, Romalılar ve Bizanslılar yaşam sürmüşlerdir. Şehir merkezimizin ise son bin yıldır Müslüman toplumlar tarafından kullanıldığını görüyoruz. Ayrıca şehir merkezimizin şöyle bir özelliği var; 1922’den 500 yıl öncesine kadar burada yaşayanların yaklaşık yüzde 35’i Ermenilerden, yüzde 2’lik bir bölümü de Yahudilerden oluşuyordu. 1920’li yıllardaki nüfus sayımına göre şehir merkezinin nüfusu 20 bin, bunun 7 binini Ermeniler oluşturuyordu. 500 kadar da Rumlar ve Museviler vardı. Mutlaka gezi programınızda vardır; kalemizin etrafındaki eski mahiyelerde 500 yıl boyunca Müslümanlar ve Hristiyanlar barış içerisinde yaşamışlar, düğünlerini beraber yapmış, cenazelerini de birlikte kaldırmışlardır. İnancımız farklı olabilir, yaşam tarzımız farklı olabilir, milletimiz farklı olabilir ama en nihayetinde hepimiz insanız. İnsan olduğumuz için de tüm insanlığı sevmek gibi önemli bir görevimiz var. O yüzden dünyanın neresinde bir açlık varsa, bir zulüm varsa, neresinde çocuklar ve siviller katlediliyorsa buna tüm dünyanın ortak tepki göstermesi lazım.”

Açış konuşmalarının ardından etkinlik, Hamm Belediye Başkanı Thomas Hunsteger Petermann tarafından verilen “Almanya ve Hamm şehrinde göçmen politikaları ile ilgili fırsatlar, problemler ve tecrübeler“ konulu konferans ile devam etti. Petermann, yaptığı konuşmada özellikle 2. Dünya Savaşının ardından büyük zarar görmüş şehrin başta Türkiye olmak üzere farklı ülkelerden gelen işçiler tarafından yeniden inşa edildiğini anlattı. Bu bağlamda göçmen politikaları ve çok seslilik ile ilgili şehrinin deneyimlerini aktaran Petermann, “Biz Almanlar, Mayıs 1949 yılında kabul edilen ve özel bir biçimde, ülkemizin iki dünya savaşından doğru dersleri çıkardığını netleştirmesi gereken anayasamızın ilk maddelerinden dolayı haklı olarak gurur duyuyoruz. Ancak aynı zamanda hoşgörü ve insancıllığın basit olarak kanunla dayatılamayacağı da açıktır. Hoşgörü ve insancıllık her birimiz ile bireysel olarak ilgilidir. Bizler ve ortak değerlerimiz ile” dedi. Petermann, içerisinde kömür ocağı bulunan Heessen şehrinde büyüdüğünü anlatarak, “Sachsen kömür ocağının bulunduğu, orada herkesin birbirine ihtiyaç duyduğu ve herkesin birbirine bağımlı olduğu, küçük şehir Heessen’de büyüdüm. Kimin nereden geldiğinin hiçbir önemi yoktu. Yer altında, kömür önünde tüm insanların eşit olduğu mottosu geçerliydi. Bu bilinç, yer üstünde de yaşatılıyordu” diye konuştu. Madenciliğin şehirlerinde derin izler bıkaktığını ifade eden Petermann “Bugün 180 bin nüfusu ile büyük şehir olan Hamm, tarihsel olarak büyümedi, aksine 1968 ve 1975’te yapılan iki yerel düzenleme ile oluştu. Ruhr bölgesinin doğu kenarında yer alan bugünkü Büyükşehir Hamm’da toplamda beş kömür ocağı vardı: Sonuncusu olan Bergwerk Ost, 2010 yılının sonbaharında kapatıldı. Madencilik, şehrimizde derin izler bıraktı” ifadelerini kullandı.

Petermann şu bilgileri paylaştı:

“Tüm gelişime ve değişime rağmen, madencilik ruhu şehrimizin birçok noktasında yaşamaya devam etmektedir. Bu bağlamda, yer altındaki insanların hepsinin eşit olduğu konusundaki en önemli ifadeyi tekrarlamak istiyorum. Ayrıca madenciliğin dışında da, insaniyet, hoşgörü ve insan sevgisi Hamm’da daima yaşanıyordu. Hem büyükler hem de küçükler arasında. Ben kendim, tanrının birçok adının olduğu ve her insanın inancını istediği şekilde yaşayabilme imkanına sahip olması gerektiği inancı ile büyüdüm. Bu inançla 43 yıldan uzun bir süredir yerel politika sahnesinde aktif rol alıyorum. Bu inanç bana bu güne kadar üstlendiğim tüm görevlerde kılavuzluk yaptı.”

Kapım her düşünceden insana açıktı

Hamm‘da geçmişte birçok kez bazı grupları birbirleri ile karşı karşıya getirme teşebbüsünde bulunulduğunu ifade eden Petermann “Bazen bu çabalar, başka ülkelerden Hamm’a gelmiş olan ve dayanışmamızı memnuniyetle karşılamış olan insanlardan da ortaya çıktı. Bugüne kadar, kendim hakkında, hiçbir grup tarafından kullanılmadığımı söyleyebilirim. Kapım; düşünüş biçimi, kökeni veya belli bir partiye üyeliğinden bağımsız olarak, şehrimizdeki tüm insanlara açıktır. Açıkça itiraf ederim ki, bu tutumum bana hep dostluk getirmedi. Politikam birçok kez açık biçimde eleştirildi. Ayrıca, kamuya açık etkinliklerde protestolara ve hakarete uğradığım da oldu. Bu bedeli, politikamda kendimden taviz vermediğim için büyük bir memnuniyetle ödüyorum” şeklinde konuştu.

Hamm’da göçmenliğin geçmişi bir asıra dayanıyor

Hamm’da göçmenlik tarihinin 100 yıldan daha uzun bir geleneğe dayandığını ve özellikle ikinci dünya savaşından sonra geçici bir zirve noktasına ulaştığını ifade eden Petermann, şöyle devam etti:

“O zamanlar bugünkü Rusya ve Polonya’nın işgal edilen bölgelerinden birçok Alman Hamm’a geldi. O dönemdeki zorluklar, daha sonra ayrıntılı olarak söz edeceğim 2015 ve 2016 yılındaki mülteci krizinden çok daha fazlaydı. O zaman da birçok bina acil konaklama alanı haline dönüştürülmek zorunda kalmıştı. Sadece 1954 ve 1955 yıllarında yerlerinden sürülen 9000’den fazla insan Hamm’a geldi.  Kısaca söylemek gerekirse şehrin bugünkü merkez ilçesi alanından söz ediyoruz. Bu açıdan, göçmenlerin kabul edilmesi rakamsal oranları nedeni ile tam bir Herkül göreviydi. Göçmenlerin yerleşmesi ile nüfus, Aralık 1945 yılında 50 bin 971 kadarken 1961 yılında 70 binin üzerine çıktı. Hızlı nüfus gelişmesinin başka bir nedeni de, ikinci dünya savaşından sonraki yeniden yapılaşma ile gelen birçok görevlerdi. Sonuç olarak Hamm, ikinci dünya savaşında yüzde 60 oranında yıkıma uğramıştı. Bu nedenle İtalya, İspanya, Yunanistan ve Türkiye’den gelen ‘misafir işçiler’ çoğunlukla inşaat alanında görevlendirilmişti.”

120’den fazla millet Hamm’da yaşıyor

Hamm kentinin farklı ülkelerden aldığı göçler neticesinde günümüzde 120’den fazla milletin yaşadığı bir şehir olduğunu kaydeden Petermann, “Bugün 120’den fazla ulustan insan bizim şehrimizde yaşıyor; bu çeşitlilik hem bir şans hem de aynı zamanda bir zorluktur. En büyük grubu Türkiye’den bize gelmiş olan insanlar oluşturmaktadır. 8 bin 922, geçtiğimiz yıl sonu için verilen kişi sayısıdır ancak sadece kısmen anlamlıdır çünkü geçtiğimiz yıllarda birçok Türk vatandaşı Alman vatandaşlığını almıştır. Ayrıca verilen sayıya, Almanya’da doğan çocuklar dahil değildir. Eğer bu iki değer eklenirse toplam sayı neredeyse ikiye katlanır.”

Entegrasyon hem şans hem de zorluk

Entegrasyonun hem şans ve aynı zamanda da zorluk olduğunun altını çizen Petermann,  “Entegrasyon tüm katılımcıların iyi niyetini gerektirir. Entegrasyon tek yönlü bir yol değildir. Bu nedenle biz de taviz vermeye hazır olmalıyız” dedi. Petermann şunları ifade etti:

“Örnek olarak, bu hoşgörü bazı insanlar tarafından açık biçimde fazla olarak kabul edilse de, memleketim olan Heessen ilçesindeki Yunus Emre Camisinin yapımını sürekli destekledim. Özellikle de cami derneği tarafından geleneksel minareli bir cami inşa etme arzusu ifade edildiği için. Bazı korkular ve tehditlere rağmen caminin inşaatı oldukça sessizce ilerledi. Mayıs 2010 yılındaki açılış, sadece yakın komşu vatandaşların değil, aynı zamanda başka din temsilcilerinin de katıldığı büyük bir şenlikle kutlandı. Biz Hamm’da yıllardır büyük dini kutlamalarda böyle yaparız. Birlikte kutlama yaparız. Bu bir yanda Hristiyanlığın Paskalya ve Noel bayramları için olduğu gibi, diğer yandan da aynı şekilde Ramazan ve diğer Müslüman bayramları için geçerlidir. Ramazanda, şehrimizdeki mümkün olduğu kadar çok insanın bu etkinliğe katılabilmesi için, pazar yerinin ortasına büyük bir çadır kuruyoruz. Büyük Ramazan pazarı, Müslümanların bize ait olduğunu, bizim şehrimizin bir parçası olduğunu gösteren açık bir işarettir.”

Hamm’da yaşayan farklı milletlerden insanların entegrasyonu konusunda farklı çalışmalar yürüttüklerini anlatan Petermann, “Bugüne kadar bilinçli bir şekilde dışarı çıkıp insanlara bireysel yardımlarda bulunuyoruz. Almanya’da ‘dağ peygambere gelmezse, peygamber dağa gitmelidir’ atasözü vardır ve eminim ki bu söz Türkiye’de de bilinmektedir. Belki de kaynağı buradadır. İnsanları dil ve oryantasyon kursları ve boş zaman ve geliştirme projeleri ile Almanya’daki hayata katmak istiyoruz. Bununla birlikte ilk adımdaki hedefimiz insanların güvenini kazanmaktır. Özel kahvaltı buluşmaları, yüzme kursları ve özel dil kursları ile genelde dinsel nedenlerden dolayı çoğunlukla Almanya’daki toplumsal yaşamdan kopuk olan kadınlara da erişebiliyoruz. Bu nedenle çoğu sunumumuz, engelleri mümkün olduğunca azaltmak için, doğrudan camilerde gerçekleştirilmektedir” değerlendirmesinde bulundu.

Çocukların Almanya’ya adaptasyonu çok önemliydi

Petermann, entegrasyon konusunda çocuklara ayrı bir önem verdiklerini anlatarak yapılan çalışmaları şöyle özetledi:

“Bizim için özellikle çocukların ve gençlerin mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde Almanya’nın eğitim sistemine adapte edilmesi önemliydi. Örnek olarak okullarda sonradan katılanlar için, içinde çocuk ve gençlerin doğrudan Alman öğrenciler ile birlikte eğitim almaya hazırlandığı, özel sınıflar oluşturduk. Burada esas nokta elbette hedeflenen dil gelişimiydi. Bunun haricinde başından itibaren, tüm gruplara özel dil ve destek sunumları ile erişmeye dikkat ettik. Mültecilerle birlikte özellikle Almanya’yı tehdit eden iyi eğitilmiş kalifiye eleman eksikliğine karşı bize bir çare yaratma şansı sunan birçok genç erkek de geldi. Almanya’da, uzun yıllardır çok az çocuğun dünyaya gelmesi nedeni ile birçok açık pozisyonun doldurulamaması sorunu mevcuttur. Ülkemizin ekonomik rekabet edebilirliği için bu olumsuz gelişmenin kötü sonuçları olabilir. Bu nedenle mültecilerde, onları gereken şekilde kalifiye etmeyi başarabilmemiz durumunda, büyük bir şans görüyoruz. 2017 yılında yerel iş merkezi toplam 380 mülteci için iş, staj ve serbest çalışma imkanı sunacak aracılık hizmetine imza attı. “

Güveni inşaa etmek yıllar alır ama yıkmak için birkaç cümle yeterli

Alman ve Türk haklarının birbirlerine yaklaşmaları, birbirlerinden bir şeyler öğrenmeleri ve birlikte diyalog halinde kalmalarının önemine dikkat çeken Petermann, “Özellikle de Almanlar ve Türkler arasında daha önce ortaya çıkan ve hala devam eden zor zamanlarda, burada bunları ne derinleştirmek ne de değerlendirmek istiyorum. Güven inşa etmek yılları ve on yılları alır. Ancak güveni yıkmak için çoğunlukla birkaç cümle yeterli olabilir. Bu nedenle her birimiz, Almanlar ve Türkler arasındaki dostluğun, bizi birçok ortak tarihin birleştirmesinden dolayı çok özel olduğunun bilincinde olmalıyız” dedi. Afyonkarahisar-Hamm arasındaki kardeş kent olması sürecine ilişkin de bilgiler veren Petermann sözlerini şöyle noktaladı:

“On yılı aşkın süredir devam eden, Afyon ile olan şehir kardeşliği benim için çok önemlidir. İnsanlar tarafından taşınan bir dostluktur. Partnerliğimizin başlangıç dönemlerini hala çok iyi hatırlıyorum. O dönemde bilinçli olarak özellikle bir Türk şehri ile partnerlik arayışındaydık ve Afyonkarahisar ile güvenilir bir dost ve partner bulduk. Bu özellikle ilk temasların daha çok tesadüfi olarak doğmuş olması nedeni ile çok önemlidir. Bugün dostluğumuz öğrenciler, üniversite öğrencileri, ekonomi temsilcileri ve daha birçok grubun canlı alışverişinden hayat bulmaktadır. Türkiye ziyaretlerim düşüncelerimi birçok alanda değiştirdi. Yerel insanlar ile olan karşılaşmalar ve görüşmeler bana Hamm’daki durum için de yeni bakış açıları verdi. Dostluk ve işbirliği için en önemli gereklilik, her iki tarafta iyi niyetin olmasıdır. Her iki taraf dostluğu isterse, biz de olası engellerden dolayı cesaretimizi kaybetmeyiz.”

Altıncısı düzenlenen Erasmus+ Uluslararası Haftası Etkinliklerine Kosova’dan 3, İspanya’da 1, İngiltere’den 1, Romanya’dan 3, Pakistan’dan 1, Malezya’dan 2, Bosna Hersek’ten 4, Kazakistan’dan 5, Gürcistan’dan 4, Ukrayna’dan 2, Arnavutluk’tan 4, Cezayir’den 11 ve Almanya’dan 6 kişi katıldı.

 

17 Nisan 2018, Salı 498 kez görüntülendi