Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanlığı öğretim elemanı Öğr. Gör. Dr. Talat Koçak tarafından “Cumhuriyetin Kazanımları” konulu konferans verildi.
Erdal Akar konferans salonunda gerçekleştirilen konferansa Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Afyonkarahisar İl Müdürü Şerife Münire Burcu ile birlikte öğrenciler katıldı.
Cumhuriyetin belli bir birikim ile kurulduğunu ve meclis geleneğinin bunda önemli yer tuttuğunu kaydeden Öğr. Gör. Dr. Talat Koçak, “24 Temmuz 1923’te Lozan Anlaşması imzalandı ve bu anlaşmadan sonra Türkiye rejim sistemini oturtma gayreti içerisine girdi. Bu konuda en çok bilinen yanlışlardan birisi de şu; Atatürk’ün 28 Ekim’de ‘Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz’ dediği ve 29 Ekim’de de Cumhuriyeti ilan ettiği bilinir herkes tarafından. Hâlbuki bunun tarihsel, kültürel bir altyapısı var. 1856’da Islahat Fermanı ilan edildi, bunların dışında da 1. Meşrutiyet ve 2. Meşrutiyet ile birlikte meclis geleneği oluştu ve bu gelenek bizi 29 Ekim’e taşıdı. Keza Cumhuriyetin ilan edilmesi ile ilgili dönemin aydınlarından herhangi bir itiraz da gelmemişti” ifadelerini kullandı.
“Demokrasinin herkese lazım olduğu anlaşıldı”
Cumhuriyet’in ve halk iradesinin Türkiye’de kolay yerleşmediğini ifade eden Koçak, “Bu uğurda bir tane de Başbakan kaybettik. Merhum Adnan Menderes, bir demokrasi şehidi olarak hala anılmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk’ün aklında olan sistem, demokratik cumhuriyettir. Zaman içerisinde de bazı şeylerin oturması gerekiyordu. 1946’da ilk seçimler yapıldı, 1950’lerden sonra da çok partili hayata geçildi ve demokrasi ile tam anlamıyla tanışmış olduk. Daha sonra ise ortalama her 10 yılda bir olan darbelerden sonra halk, demokrasinin herkese lazım olan bir şey olduğunu anlamış oldu” dedi.
Orta Doğu’da Arap Baharı ile yaşanan sürecin 1923’te Türkiye’de yaşanmadığının altını çizen Koçak, konuşmasına şöyle devam etti:
“Çok değil bundan 4-5 yıl önce, Arap Baharı adı altında birçok Orta Doğu ülkesinde çıkan olaylarda, demokrasiye birden geçilemediğini görüyoruz. Çünkü bu ülkelerin böyle bir tarihi geçmişi yok. Demokrasinin oturması için çeşitli kurumlar lazım, sivil toplum lazım, medya lazım. Ama orada bunlar yok. Aynı olaylardan birkaç yıl sonra ise Türkiye’de bir askeri darbe girişimi yaşandı. Ama sivil toplum ayaktaydı. Halkın, darbelerin kötü bir şey olduğuna dair, millet hafızasında örnekler vardı. Mısır’daki gibi bir girişim olmadı. Medya tamamen seferber oldu, olayın takipçisi oldu. Seçtiği meşru hükümetin, meşru olmayan yollardan devrilmesine izin vermedi. 1923 şartlarına geri dönersek de, Cumhuriyetin ilanına herhangi bir tepki olmadığını gördüğümüzü söylemiştik. Çünkü bütün aydın kadroların Cumhuriyetin ilanı ile ilgili bir meselesi yok. Belki işleyiş ile ilgili bir takım itirazlar olmuş olabilir ancak zaten cumhuriyet rejimi bütün ülkenin lokomotif gücünün iliklerine kadar işlemişti. Türklerin binlerce yıllık devlet geleneği var. Bu gelenek doğrultusunda da kurultay geleneğimiz vardır. Toplanıp karar alma geleneği, bu açıdan zaten genetiğimizde var. İslami açıdan bakarsak da şura geleneğini görüyoruz. Danışmadan iş yapmama diyebiliriz buna. Bizim Avrupa’daki gibi bir sistemimiz ve değişim sürecimiz olmadı. Halkından kopuk devlet başkanımız, binlerce yıllık süre boyunca dahi olmadı. Halka en uzak devlet başkanımız, Avrupa’da halka en yakın devlet yöneticisinden daha çok halka yakın olmuştur.”