Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Eğitim Fakültesi tarafından düzenlenen konferansta Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Okan Bozyurt tarafından “Halk Takviminin Türk Kültüründeki Yeri” anlatıldı.

Abdullah Kaptan konferans salonunda gerçekleştirilen konferansa AKÜ Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Bilal Uysal ile birlikte öğretim elemanları ve öğrenciler katıldı.

Halk takvimi binlerce yıllık geçmişe sahip kültürel birikimin eseridir

“Halk Takviminin Türk Kültüründeki Yeri” konulu konferansta konuşan Dr. Öğr. Üyesi Okan Bozyurt, bir halk takvimi oluşturmak için araştırmalar yaptığını ve bu doğrultuda birçok insanla röportaj gerçekleştirdiğini kaydetti. Çalışmalarının iki ana kısımdan oluştuğunu belirten Bozyurt, “Çalışmaların kültürel boyutu var, bir de sayısal boyutu var. Kültürel boyutu ile ilgili birçok yeri gezdim ve her gezdiğim yerde halkla görüşme imkanı buldum. Hemen hemen her bölgeden bir istasyon seçtim. Tüm bölgelerde gittiğim yerlerde halkla röportajlar yaptım, bu röportajları gençlerle değil de 60 yaş üzeri insanlarla yapmaya özen gösterdim. Çünkü halk takvimi binlerce yıllık geçmişe sahip kültürel birikimin bir eseridir. Zaman-hayat çizgisinin çok düzenli bir ikilemidir. Tabii bu insanlarda bir birikim gerektiriyor, bu anlamda da yaşlı kesim daha dolu ve yorumlama gücü daha fazla. Genç nesile baktığımızda ise halk kültüründen bir kopuş görüyoruz. Artık kırsal bir toplum değiliz, Türkiye kent ağırlıklı bir ülke konumuna gelmiş durumda. Dolayısıyla artık kırsal yaşamdan ve buna bağlı kültürden kopuyoruz” ifadelerini kullandı.

“Kültürümüzün bize verdiği bu hediyeyi unutmamamız gerekiyor”

Afyonkarahisar özelinde yaptığı çalışmalara değinen Bozyurt, son 35 yılın sıcaklık değerlerinin halk kültüründen gelen söylemlerle uyumlu olduğunu belirtti. Bozyurt, “Dijital çağın başlamasıyla beraber meteoroloji bir tuş kadar elimizin altında. Kimse artık halk takvimindeki salınımlara dikkat etmiyor. Yarın ya da akşam nasıl olacağını öğrenmeye çalışıyoruz, bunu da iki saniyede telefonumuzdan öğrenebiliyoruz. Bu aslında güzel bir şey ancak kendi kültürümüzün bize verdiği hediyeyi, halk takvimini de unutmamamız gerekiyor. Doğada öyle salınımlar var ki, bu binlerce yıldır süregelen bir salınımdır. Eğer biz bunu iyi değerlendirirsek, önceden de tahmin etme gücümüz ortaya çıkıyor. Bu bağlamda halkın verileri ile meteorolojinin sayısal verilerini karşılaştırdık. Afyonkarahisar’ın 35 yıllık günlük sıcaklık ortalaması verilerini aldık. Bunları grafik olarak ifade edip, eğilimlere baktık, sapmalara baktık. Sonuç olarak da halkın verileri ile birebir örtüştüğünü gördük. Bu anlamda biz de böyle bir takvimi oluşturduk” diye konuştu.

Eskilerin halk takvimini iki ana başlığa ayırdığını ve bunların Kasım günleri ve Hızır günleri olarak ifade edildiğini belirten Bozyurt, konuşmasına şöyle devam etti:

“Eskiler halk takvimini iki ana döneme ayırmışlar. Kasım günleri ve Hızır günleri şeklinde iki ana dönem belirlemişler. Kasım günleri yılın soğuk dönemlerini karakterize ediyor. Hızır günleri ise yılın sıcak günlerini ifade ediyor, bu dönemlerde daha çok hasat yapılıyor, harman yapılıyor, meyveler olgunlaşıyor, insanlar kültürel aktivitelerini yerine getiriyorlar. Her sene Hızır günlerinin başlangıcında kutlamalar yapılır, Hıdırellez kutlamaları yapılır. Ancak hiçbir yörede Kasım günleri kutlanmaz, çünkü soğuk günleri ifade eder. Kasım günleri 8 Kasım’da başlar. Birden bire soğuklar başlar, şoklama yapar insana, adeta klima çalışmış gibi. Sonrasında ise Kasım’ın ortasında tekrar sıcaklar başlar. Buna ‘Pastırma Yazı’ denir. Halk arasında bir diğer ifade ile ‘Pastırma Yazı ve Ayazı’ denir. Gündüz oldukça sıcak oluyor, geceleri ise bir o kadar soğuk oluyor. Günlük sıcaklık farklarının fazla olduğu bir dönemdir. Başta Kayseri olmak üzere Anadolu’daki birçok pastırma üreticisi bu havaları bekler. Bu havalar ne kadar karakteristik olursa, pastırmalar dışarıda kurutmaya bırakılırdı. Tabii günümüzde teknoloji ile farklı işlemler yapılıyor, bu dönem beklenmiyor. Pastırma yazı bittikten sonra Kasım’ın sonlarında kış ‘geliyorum’ der. Bu da ‘Ülker Dönemi Fırtınası’ olarak ifade edilir. Gökyüzünde Ülker Takım Yıldızı’nın ufuk çizgisi ile yaptığı açıdan insanlar bir takım hava tahminleri yapmışlar. Her sene 30 Kasım civarında Ülker Dönemi Fırtınası ufuktan yükselmeye başlayınca hava bozuyor. Bu bir yıllık gözlemle öğrenilecek şey değil, çok daha geçmişi vardır. Sonrasında ise 10 Aralık’ta havaların soğuması ile başlayan döneme ‘Karakış Fırtınası’ ya da ‘Zemherinin Provası’ deniyor. Sonrasında hava bir süre düzelmiş gibi oluyor ama arkasından ‘Zemheri’ dediğimiz sert dönem meydana geliyor. O dönemde yaşanan soğuklara Zemheri ya da Erbain deniyor. Erbain, Arapça 40 demektir, yani 40 gün süren şiddetli soğuklar denir. Zemheri ise çok sert, acımasız, zehir zemberek sözünden türemiş soğukları ifade ediyor. 30 Ocak’ta Zemheri dönemi biter ve sonrasında Hamsin başlar. Hamsin, bahar günlerinin yavaş yavaş başladığının işaretidir. Hamsin yakıcı bir çöl rüzgârının adıdır. Mısır ve Libya’da Mart ayında başlayıp her yıl 50 gün süren bu çöl rüzgârlarına Hamsin denir. Bizdeki yansıması kışın ikinci dönemidir. Bazen Şubat ayı Ocak ayından soğuk geçer. Bununla da ilgili Afyonkarahisar’da efsaneler anlatılır. Şubat ayı çok soğuk geçtiğinde Zemheri Hamsin’e ‘Sen benden kötüsün’ dermiş. Hamsin de Zemheri’ye ‘Sendeki kudret bende olsa kaynamış taşı dondururdum’ dermiş.”

Konferansta Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Okan Bozyurt, halk söylemlerinde geçen diğer ifadelerle ilgili bilgiler paylaştır. Konferans öğrencilerin sorularının cevaplanmasının ardından sona erdi.

05 Mart 2020, Perşembe 802 kez görüntülendi