Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürlüğü, Kocatepe-Büyük Taarruz Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürlüğü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanlığı ve Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanlığı tarafından “Kabulünün 100. Yılında İstiklal Marşı” başlıklı panel düzenlendi.

Çevrim içi olarak AKÜ Youtube hesabından yayımlanan ve moderatörlüğünü AKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gürsoy Şahin’in yaptığı panelde Kocatepe-Büyük Taarruz Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sadık Sarısaman ile Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ahmet Altıntaş konuşmacı olarak katıldı.

Panelde ilk konuşmayı yapan moderatör AKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gürsoy Şahin, 12 Mart gününün çok anlamlı bir gün olduğunu ifade etti. Şahin, “Kahraman ordumuza armağan edilen milli marşımızın, TBMM tarafından kabulünün 100. yıldönümü. Bu anlamlı günde hepimiz çok heyecanlıyız, duygu doluyuz. Aynı zamanda büyük bir sorumluluk içerisindeyiz. Malumunuz olduğu üzere Cumhurbaşkanlığımız tarafından 2021 yılı Mehmet Akif ve İstiklal Marşı Yılı olarak ilan edildi. Yine aynı şekilde bu yıl Cumhurbaşkanlığımız tarafından Türk dili ve kültürünün en önemli şahsiyetlerinden Yunus Emre’nin vefatının 700. yıldönümü olması münasebetiyle Yunus Emre ve Türkçe Yılı olarak ilan edildi. Bugün malumunuz Edirne’den Kars’a İstiklal Marşı ile alakalı çok önemli etkinlikler yapılıyor. Biz de bu kapsamda çok kıymetli hocalarımız ile bir panel düzenliyoruz” ifadelerini kullandı.

“Mehmet Akif hem dini hem de modern eğitim almış bir şahsiyettir”

“Mehmet Akif Ersoy’un Hayatı ve Fikirleri” başlıklı konuşmayı yapan Kocatepe-Büyük Taarruz Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sadık Sarısaman ise İstiklal Marşı’nın, Türk milletinin en önemli değerlerinden birisi olduğunu ve milleti millet yapan unsurların başında geldiğini dile getirdi. Mehmet Akif Ersoy’un çocukluğu, ailesi ve eğitim hayatı ile ilgili bilgiler veren Sarısaman, şunları kaydetti:

“Mehmet Akif Ersoy’un fikirleri, hayatı ve kişiliği çok önemlidir. Mehmet Akif Ersoy, 1873 yılında İstanbul’da Fatih semtinde doğdu. Babası, Balkanlardan İstanbul’a göçmüş olan bir müderristi. Annesi ise Buhara kökenli bir aileden geliyor. Mehmet Akif’in hayatında babasının önemi çok büyük. Kendisi için ‘hem babam hem de hocam’ diyor. Arapça’yı babasından öğreniyor. Babasının diğer öğrencilere verdiği derslere de katılıyor. Aynı zamanda Farsça’yı da öğreniyor. Ancak Mehmet Akif medrese eğitimi alan birisi değildir. Bu eğitimi kişisel olarak yakınlarından ve babasından alıyor. Aynı zamanda küçük yaşta hafızlığa başlamıştır. 18-20 yaşına gelene kadar hafızlığı da tamamlamıştır. Dini bilgiler hakkında bilgiyi de bu kaynaklardan almıştır. Ancak ikinci konu ise Mehmet Akif’in fikirlerinin ve kişiliğinin şekillenmesinde etkili olan şey, modern okullarda okumasıdır. Önce mahalle mektebinde okumuş, ondan sonra iptidai mektebine kaydolmuş. Daha sonra Fatih Rüştiyesi, Fatih İdadisinde ve sonrasında ise Baytar Mektebinde eğitim almıştır. Dolayısıyla eğitim hayatına baktığımızda hem modern hem de dini eğitim alan birisi olduğunu görüyoruz. Buradan hareketle de sıradan medrese mezunlarına istinaden bakışı ve değerlendirmeleri farklıdır.”

Mehmet Akif Ersoy’un eğitim hayatından sonra memurluk görevlerinde bulunduğunu da kaydeden Sarısaman, “Baytar Mektebini bitirdikten sonra, 1893 yılında, 20 yaşında Baytar Müfettiş Muavini olarak görev yapıyor. Ardından Halkalı Ziraat Mektebinde derslere giriyor. Yine Meşrutiyetten sonra Dar’ül Fünun’da edebiyat derslerine girmiştir. Dar’ül Hilafe Medreselerinde de hocalık yapmıştır. Aynı zamanda İttihat ve Terakki kulübünde Arapça dersi vermiş ve tercüme konusunda da faaliyetler göstermiştir” diye konuştu.

Mehmet Akif Ersoy Teşkilat-ı Mahsusa’da fikir adamlığı yapmıştır

Mehmet Akif Ersoy’un Teşkilat-ı Mahsusa’daki faaliyetlerine de değinen Sarısaman, “Mehmet Akif, Teşkilat-ı Mahsusa’nın vurucu kısmının içerisinde değil. Teşkilat-ı Mahsusa denildiği zaman akla silahlı mücadele ya da fedailikler akla gelir. Ancak Mehmet Akif, İslami bilimlerdeki yetkinliği ve karizması nedeniyle değerlendirilen bir kişi. Bu anlamda iki defa burada faaliyetlerinin olduğunu görüyoruz. İlkinde Berlin seyahati sırasında Müslüman esirlerin olduğu kampları ziyaret ediyor ve bu esirlere ümmetin birliği hususlarında birleştirmeye gayret ediyor. Bunun dışında Birinci Dünya Harbi zamamında Şerif Hüseyin Ayaklanması sırasında diğer Arap kabilelerinin Şerif Hüseyin’e dahil olmaması için orada bazı aşiret liderleri ile müzakerelerde bulunmuştur. Yine faaliyetleri de orada tefrikaların yapılmaması, İslam halifesinin etrafında toplanılması üzerinedir” ifadelerini kullandı.

Tanzimat’ın ilanından sonra milli marş arayışı başlamıştır

“İstiklal Marşı’nın Önemi” başlıklı konuşmayı yapan Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ahmet Altıntaş ise İstiklal Marşı’nın ortaya çıkış sürecine ve hangi ortamların İstiklal Marşı’nın ortaya çıkmasına ön ayak olduğu konularına değindi. Milli marş arayışlarının Tanzimat Fermanı’nın ilanına değin uzandığını kaydeden Altıntaş, konuşmasına şöyle devam etti:

“1839’dan sonra Tanzimat’ın ilanından itibaren batılı devletlerin etkisi ile Osmanlı Devleti’ni bir arada tutan çeşitli görüşler ortaya çıkmıştı. Bunlardan bir tanesi de Osmanlıcılıktı. Osmanlı Devleti’nin çeşitli dil, din, ırk, mezhep ve meşrep ayrımını bir arada tutmak ve bunu Osmanlıcılık ideolojisi çerçevesinde toparlamak için çeşitli çabalar yapıldı. Bunlardan bir tanesi de marş arayışlarıydı. Yani milli marş arayışlarının Tanzimat ile birlikte başladığını biliyoruz. 2. Mahmut döneminde Mahmudiye marşı var, 2. Abdülmecid döneminde Mecidiye marşı var, keza sonraki dönemlerde de Aziziye ve Hamidiye marşlarını görüyoruz. Burada Fransa’nın etkisini görmemiz mümkün. Fransız İhtilali sonrasında en önemli noktalardan birisi hürriyet kavramıydı. Hürriyet için de birkaç temel kavramı görüyoruz. Bunlardan birisi bayrak, diğeri milli marş ve vatan sınırlarının çizilmesidir. Bizde de Tanzimat’tan sonra bunların tamamlanması sonrasında bazı girişimler oldu. Bu bayrak, marş ve vatan sınırları da aslında İstiklal Marşı’nın ana eksenini oluşturur.”

“Milli mücadele döneminde milleti tek noktada birleştiren bir milli marş ihtiyacı vardı”

Milli Mücadele döneminde de Türk milletinin bir milli marş arayışı içerisinde olduğunu ifade eden Altıntaş, İstiklal Marşı’nın kabul edilme süreci ile ilgili şunları kaydetti:

“Kongrelerin yapıldığı dönemde Mustafa Kemal, Fevzi Paşa, İsmet Paşa halkı yakından tanıma şansına sahip oluyorlar. Kuva-i Milliye birliklerini de yakından tanıma fırsatı buluyor. Nelerin yapılması gerektiği noktasında bir zemin taraması yapıyorlar. Burada bütün milleti birleştirici, herhangi bir ırk, siyasi düşünce farklılıklarını ortadan kaldıran, milleti tek noktada birleştiren, herkesin ortak olarak katılabileceği bir milli marş yazılması gerektiği kanaatine varıyor İsmet Paşa. Bunu da arkadaşları ile paylaşıyor ve konu Meclis’te gündeme geliyor. Yine aynı dönemde 1920’nin Eylül ayından itibaren de başka bir birleştirici unsur var, o da Teşkilat-ı Esasiye isimli anayasa çalışmalarının başlanmasıdır. Bunların hepsi senkronize gerçekleşiyor. Meclisten konuyla Maarif Nezaretinin ilgilenmesi kararı çıkıyor. Yani şimdinin Milli Eğitim Bakanlığı. Burada gündeme gelince, o dönemdeki Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, yarışma açmayı öneriyor. Duyurular yapılıyor, bütün valiliklere bu konuyla ilgili duyurular gönderiliyor. İstiklal Marşı için adayların güftelerini yarışma heyetine göndermeleri isteniyor. Ödül olarak da o dönemde önemli bir miktar olan 500 liralık bir miktar belirleniyor. 724 adet milli marş adayı başvuruyor bu yarışmaya. Bu, Türk milletinin konuya ne kadar hassas ve duyarlı olduğunu da gösteriyor. Bu eserler arasında Mehmet Akif Ersoy’un eseri yok. Burada beğenilen eserler var tabii ki, hatta Kazım Karabekir’in de bir eseri var burada. Bunlar çok güzel eserler ancak bütün milleti birleştiren, her türlü farklılığı ortadan kaldıran, milletin tüylerinin diken diken olacağı bir eserin gelmediğine kanaat getiriliyor. Burada devreye giriyorlar ve böyle bir eserin Mehmet Akif’in yazabileceği fikrinde hemfikir oluyorlar. Mehmet Akif’i Taceddin Dergahında son 3-4 mısrayı tamamladığı ifade edilir. Mehmet Akif de bu çalışmasını, heyete sunuyor. Heyet ise bunun toplumu tek çatı altında tutan ve bütün duyguları galeyana getiren, aynı zamanda istikbal ve ümit vadeden  bir marş bulduklarını söylüyorlar. Konu Meclis’e getiriliyor, Meclis’te Hamdullah Suphi Bey okuyor ve bütün milletvekilleri ayağa kalkıyor, Mustafa Kemal’in de ayağa kalktığı ve avuçlarının içi patlayıncaya kadar alkışladığı görülüyor ve 12 Mart 1921’de İstiklal Marşı oy birliği ile kabul ediliyor.”

“Kabulünün 100. Yılında İstiklal Marşı” Panelini buradan izleyebilirsiniz.

12 Mart 2021, Cuma 158 kez görüntülendi