Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürlüğü, Kocatepe-Büyük Taarruz Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürlüğü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanlığı ve Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanlığı tarafından “Açılışının 101. Yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi(TBMM) ve Milli Egemenlik” paneli düzenlendi.

Çevrim içi olarak AKÜ Youtube hesabından yayınlanan ve moderatörlüğünü AKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gürsoy Şahin’in yaptığı panelde Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ahmet Altıntaş ile Kocatepe-Büyük Taarruz Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Feyza Kurnaz Şahin konuşmacı olarak katıldı.

Panelde ilk konuşmayı yapan moderatör AKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gürsoy Şahin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışın 101. yılı olması dolayısıyla paneli düzenlediklerini ifade etti. Şahin, “Öncelikle Türk milletinin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutluyorum. Nice 101. yıllara diyelim. Geçen sene 100. yıldı. Coşkuyla kutlamıştık. Bu yıl da 101. yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılması ve Milli Egemenlik konulu bir panel yapmayı planladık. Meclisin açılmasını ve Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramını da unutmamak lazım. 23 Nisanın unutmamız gereken yanlarının ilki milli egemenlik,  ikincisi ise çocuk bayramı olmasıdır” diye konuştu.

“Amasya Genelgesi ile siyasi yol haritası çizildi”

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ahmet Altıntaş ise TBMM’nin açılma sürecine ilişkin bilgiler vererek, Mondros Mütarekesi sonrasında ülkenin işgal edilmesi, ordunun silahlarına el konulması ile birlikte Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak basması ile başlayan bir Milli Mücadele sürecinin olduğunu belirtti. Amasya Genelgesi ile birlikte Meclisin açılma sürecinin siyasi yol haritasının çizildiği kaydeden Altıntaş, şöyle konuştu:

“Mustafa Kemal, Amasya Genelgesinde İstanbul Hükümetinin görevini yapmadığını ve o dönemde saltanat ve hilafetin esaret altında olduğunu ifade ediyor. Bu aslında sonun başlangıcı ve gerçekten de Mustafa Kemal’in bahsettiği süreç içerisinde 80 bin kişilik işgal ordusu İstanbul’da var. İstanbul fiilen işgal altında. İşgal sürecinin içeriğine bakıldığı zaman 4 kolorduluk bir işgal kuvvetinin olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla Mustafa Kemal’in Amasya Genelgesinde yaptığı tespit İstanbul’un işgal altında olduğunu çok net olarak ifade ediyor. Padişahın ve halifenin esir olduğunu İstanbul Hükümetinin görevini yapmadığını dolayısıyla milletin kendi kaderinin kendisinin çizmesinin gerekliliğine işaret ediyor. Amasya Genelgesi bunun bir manifesto haline getirilmesinin bir bildirgesidir.”

“Millet iradesinin yansıtılması hukuk çerçevesinde olmuştur”

Erzurum Kongresinde milli iradenin egemen olması gerekliliğinin vurgulandığını söyleyen Altıntaş, “Geçiş süreci içerisinde Erzurum Kongresine bakıldığı zaman aynı şeyler olduğunu görüyoruz. Erzurum Kongresinde de işaret ediliyor. Milli iradenin egemen olması gerekliliğinin altı çizilmiştir. Erzurum Kongresinde bir adım daha ileri gidilerek milletin kaderine milletin nasıl el konacağına dair işaretler de veriliyor. Burada Mustafa Kemal meclisin açılmasına giden süreçte önemli bir işarete daha parmak basıyor. Bu da ‘legalite’ yani isyancı bir mantıkla değil, yani halkın iradesinin yönetime yansıtılmasının en baştaki uygulamasını hukuk çerçevesinde göstermiştir. Milletin kaderinin milletin kendi temsilcileri vasıtasıyla o dönemdeki mevcut şartlar içerisinde Erzurum ve Trabzon delegelerinin topladığı bir kongredir. Doğu vilayetlerindeki delegelerin iradelerinin yansıtılmasını görüyoruz. Milli iradeye atıfta bulunuluyor. Erzurum Kongresi bu noktada bir aşamadır” ifadelerini kullandı.

Misak-ı Milli Birinci Meclisin kodlarını oluşturuyor

Sivas Kongresinin ulusal bir kongre olduğunu ifade eden Altıntaş, şunları kaydetti:

“Sivas Kongresine bakıldığı zaman artık bunun bütün ülkeye şamil kılınmasının aşamasıdır. Doğu Vilayetlerinin düşüncesinin, halkın iradesinin kongreye yansıtılmasının bir adım ötesidir. Sivas Kongresi ulusal bir kongredir. Milletin kendi kaderine nasıl el koyacağının, en önemli işaretlerinden bir tanesi Sivas Kongresidir. Sivas Kongresinde Misak-ı Milli ortaya konulmuştur. Bundan sonraki yol haritası nasıl olması gerektiği konusunda bir işaret verilmiştir. Milli Meclisin açılması gerekliliği ortaya konulmuştur. Milletin iradesinin milli meclis vasıtasıyla kurulması işareti Sivas Kongresinde verildikten sonra hepimizin bildiği gibi Mebuslar Meclisi açılacaktır. Burada Mustafa Kemal’in öngörüleri yer alıyor. Mustafa Kemal Milli Meclisin İstanbul’da açılmaması gerektiğini, Anadolu’da açılması gerektiğini şahsen düşünmektedir. Ancak İstanbul’da açılması gerektiğini söyleyenlere karşı bir başka niteliğini de ortaya koymaktadır. Kendi düşüncelerinin dışında genel vicdan denilen genel kanaat doğrultusunda İstanbul’da Meclisin açılması kararlaştırılmıştır. Meclis İstanbul’da açılacaktır. Meclis İstanbul’da açıldıktan sonra Mustafa Kemal’in mebuslar meclisinden istekleri olacaktır. Bunlardan bir tanesi; Müdafa-i Hukuk Cemiyetinin mebuslar meclisinde kurulması gerektiğini, milletin menfaatlerinin mebuslar meclisinde en üst noktada savunulması gerektiğini ve bu konuda milletin topyekûn temsilcileri vasıtasıyla kendi düşüncelerini mecliste ifade etmeleri gerektiğini ileri sürecektir. Kendisinin de Meclis Başkanı seçilmesi gerektiğini arkadaşlarına telkin edecektir. Ancak bilinen nedenlerden dolayı bu tam gerçekleşemeyecektir. Felah-ı Vatan Grubu kurulacaktır. Misak-ı Milli ilan edilecektir. Misak-ı Milli, Birinci Meclisin kodlarını içerisinde bulundurmaktadır. Bağımsız hür ve müstakil bir devlet kurmak istiyorsanız bunun önce sınırlarını belirlemek zorundasınız. Vatan, her yer değildir Misak-ı Milli de bu net olarak ifade edilmiştir. Daha sonra hukukun üstünlüğünü ön planda tutacaksın milletin temsilcilerinin mebuslar vasıtasıyla yönetime yansıtılması önemlidir.”

“Misak-ı Milli revizyonist bir karar”

Kocatepe-Büyük Taarruz Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Feyza Kurnaz Şahin ise Türkiye Büyük Millet Meclisi Çalışmaları hakkında bilgiler vererek, Osmanlı Devletinin o dönemde hukuken ve fiilen tarih sahnesinden ayrılmak üzere olması nedeniyle oluşan iktidar boşluğunun doldurulması gerektiğini söyledi. Yeni Türkiye’nin rejiminin de belirlenmesi gerektiğini ifade eden Şahin, “Balkan Harbinden itibaren müthiş bir çekilme var. Yani Balkan Harbinden itibaren imparatorluğun, Anadolu havzasına doğru çekilme pozisyonu var. Misak-ı Millinin kabul edilmesi, Meclisi Mebusanın aldığı revizyonist karar ki bunların hepsi aslında Anadolu’da yeni bir devletin oluşmasına yöneliktir. Birinci Dünya Harbi sonrasında Paris Barış Konferansında kaybeden ülkelerin kaderi çizilmiştir. Aslında baktığınızda bütün devletlerin Paris’in çizmiş olduğu bu kadere razı olmadığını görüyoruz. Burada Misak-ı Milli revizyonist bir tavırdı. Dolayısıyla Mustafa Kemal, bu noktada gerçekçi ve taktikçi bir pozisyonla İstanbul’un işgal edilmesinin hemen ardından bir seçim genelgesi yayınlayarak, Ankara’da olağanüstü yetkilerle bir meclisin hemen toplanacağını ifade etti” dedi.

Anadolu’da otorite boşluğu var

Birinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmaları hakkında bilgiler veren Şahin, şunları söyledi:

“Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarında temel noktalar var. Bunlardan bir tanesinin yasama görevin yerine getirilmesi olduğunu görüyoruz. Çünkü otorite boşluğu var. Osmanlı Devleti tarih sahnesinden yavaş yavaş ayrılmak üzere; onun getirmiş olduğu Anadolu’da bir otorite boşluğu var. Özellikle Mondros Mütarekesi sonrasında mütarekenin şartlarından bir tanesi askerlerin terhis edilmesiydi. Dolayısıyla Anadolu’da ciddi manada eşkıyalık, asker kaçakları çok fazla. Askerler kaçarken yanlarında silahlarını da götürdükleri için burada ciddi bir otorite boşluğu var. Meclisin ilk önce yasama görevini yerine getirip ardından bu otorite boşluğunu kapatıp asayişi sağlaması gerekiyor. En önemli görevlerinden bir tanesi de milli cepheler oluşturup, düzenli orduyu kurup daha sonrasında da düşmanı vatandan temizleme gibi kutsal bir görevi var. Bu çerçeve içerisinde çalıştığını görmekteyiz. Millet Meclisinde milletvekillerinin belgeleri inceleniyor. Bazen milletvekili seçildiği halde onaylanmayabiliyor. Milletvekillerinin belgelerinin onaylanma süreçleri var. Bu onaylanma süreçleri bittikten sonra Mustafa Kemal’in kürsüye çıkarak Türkiye Büyük Meclisinde çok teferruatlı bir konuşma yaptığını görüyoruz. Mustafa Kemal, Mondros Mütarekesinden bulunan döneme kadar Türkiye’nin iç ve dış meseleleri üzerinde duruyor. Fransız ve İngilizlerin bölgedeki politikaları ile Kafkaslardaki gelişmeler üzerinde duruyor. Yani biraz dış politika ve iç meselelerden bahsederek meclisin alması gereken pozisyon konusunda Meclisi bilgilendiriyor. Ardından 24 Nisan’da Mustafa Kemal’in sunmuş olduğu bir önerge var. Bu, anayasa niteliği taşıyan bir kanundur. Burada Mustafa Kemal’in vurguladığı şey ise meclisin üzerinde hiçbir güç olmadığıdır. Burada aslında bir cumhuriyetten bahsetmemiz mümkün artık. Meclisin üzerinde hiçbir kuvvet yoktur demek mevcut şartlarda vatanı düşmandan temizlemek demektir. Herhangi bir düşman ayağı ve düşman bayrağı olmadan bütün milletin kuvvetlerini bir milli dava etrafında mobilize ederek bu meseleyi başarmak Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli görevidir anlamı taşımaktadır.”

Açılışının 101. Yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Milli Egemenlik panelinin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

22 Nisan 2021, Perşembe 71 kez görüntülendi