Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanlığı, Rektörlük Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanlığı, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürlüğü, Kocatepe-Büyük Taarruz Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürlüğü tarafından “99. Yılında Büyük Taarruz ve Afyonkarahisar’ın Kurtuluşu” paneli düzenlendi.

Çevrim içi olarak AKÜ Youtube hesabından yayınlanan ve moderatörlüğünü AKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gürsoy Şahin’in yaptığı panele, Kocatepe-Büyük Taarruz Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü, Rektörlük Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sadık Sarısaman ile Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ahmet Altıntaş konuşmacı olarak katıldı.

Panelde ilk konuşmayı yapan moderatör Prof. Dr. Gürsoy Şahin, çok onurlu ve özel bir görev için paneli düzenlediklerini ifade etti. Şahin, “Malumunuz bir taraftan Anadolu’nun kapılarını Türklere açan ve sistematik Türk göçlerine zemin hazırlayan 26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Muharebesinin 950. yıldönümü, diğer yandan ise yeni Türk devletinin, genç Türkiye Cumhuriyetinin temelinin atıldığı zaferin kazanıldığı 26 Ağustos 1922 Büyük Taarruz ve Afyonkarahisar’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 99. yıldönümü. Türk tarihi açısından çok önemli bu zaferi konuşmak üzere çok kıymetli hocalarımızla bir aradayız” diye konuştu.

 “Ankara, Milli Mücadeleye sempatisi olanlar için bir sembol”

Kocatepe-Büyük Taarruz Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü, Rektörlük Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sadık Sarısaman ise “Büyük Taarruzun Hazırlıkları ve Taarruzun Gerçekleşmesi” konulu sunumunda, Büyük Taarruzun 26 Ağustos tarihinde başlamasının tesadüf olmadığını söyledi. Büyük Taarruzun 26 Ağustos Malazgirt Meydan Muharebesi ile aynı gün olmasının Türk tarihinin bütünlüğüne işaret eden bir sembol olduğunu belirten Sarısaman, Büyük Taarruza giden süreci anlatarak şunları söyledi:

“Büyük Taarruza giden süreç konusuna geldiğimizde; Sakarya Savaşını hatırlamadan geçmek mümkün değil. Sakarya Savaşına kadar kazanılan zaferler var. Bu zaferlerin kazanımlarını yok eden bir de Kütahya-Eskişehir Muharebeleri var. Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde alınan büyük yenilgi çok miktarda toprağın Yunanların eline geçmesini sağladı. Mustafa Kemal’in de emri ile ordularımız, Sakarya Nehri’nin doğusuna çekildiler. Bundan sonra Yunanlılar, Ankara Hükümetini de dağıtmak istediler. Ankara bir sembol. Ankara, Milli Mücadeleye sempatisi olanlar için bir sembol. Yunanlılar, bu sembolü yerle bir etmek istiyor. Ankara alındığı zaman bir şehrin düşmesinden ziyade bunun doğuracağı moral bozukluğu için Yunan ordusu, Sakarya Savaşını organize ediyor. Amacı Türk ordusunu çember içerisine alıp kuşatmak ve imha etmek. Türk’ün inancı, direnci, azmi ve Yunanlının da bu konudaki dezavantajları Sakarya Zaferinin kazanılmasına yol açtı. Sakarya Zaferi kazanıldığında Yunan ordusunu neden takip etmedik; neden zaferin neticelerini almadık diye konuşuldu. Türk ordusu da çok yıprandı, toplanamadı. Bütün komutanlar hatıralarında bunu dile getiriyor.”

 “TBMM, İtilaf Devletlerinin tuzağına düşmedi”

Savaşmadan müzakere yoluyla Yunanlıların Anadolu’dan çıkartılmak istenildiğini söyleyen Sarısaman, müzakere girişimlerini ve Büyük Taarruz hazırlıklarını anlatarak şunları kaydetti:

“Savaşmadan Yunanlılar ülkeden atılmak istendi. Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey, İngiltere başta olmak üzere Avrupa seyahatine çıktı. Fakat müzakere yoluyla bir sonuç alınamayacağı görüldü. Bilahare İçişleri Bakanı taarruzdan 1 ay önce Avrupa seyahatine çıktı. Acaba savaşmadan bir sonuca ulaşabilir miyiz diye ama olmadı. Hatta kabul bile görmedi. Bunu Ankara’ya bildirdi. İtilaf Devletlerinin de bu konuda teşebbüsleri oldu. İtilaf Devletleri, Mart ayında TBMM’ye ateşkes önerisinde bulundular. İtilaf Devletleri, ‘iki tarafta yeni kuvvet edinmesin herkes olduğu yerde kalsın arada biz tampon bölge oluşturalım. Bundan sonra boşaltma işlemini konuşuruz’ dediler. Fakat TBMM’den 5 Nisan’da verilen cevap,  ‘bizim esas şartımız Yunanlıların Anadolu’yu boşaltmasıdır. Ondan sonra barış müzakereleri yapılabilir’ diye oldu. Burada bir tuzak vardı. İtilaf Devletlerinin Yunanlıları koruma adına bir tuzağı vardı. Siz, bunu kabul ederseniz bütün birlikler olduğu yerde kalsın, yeni takviye almasın, bunu da kontrol edecekler. Siz onu da kabul etmiş oluyorsunuz. Dolayısıyla TBMM bu tuzağı gördü. Yunanlı zaten kaldığı yerden memnun. Bu tuzağa düşülmedi. Askeri hazırlıklar da devam ediyordu. Sakarya Zaferinden sonra askeri teşkilatlanmada bir düzenlemeye, ilk defa ordu teşkilatlanmasına gidildi. Ordular yok, kolordular var. Ali İhsan Paşa 1. Ordu Komutanlığına getiriliyor ve Ordu komutanlığına gelir gelmez Genelkurmay Başkanlığına bir rapor gönderiyor. O raporda askerin durumunu anlatıyor. Askerin yarısının ayakkabısı yok. Sadece yüzde 5’i asker kıyafetli diyor. Yani ikmal ve lojistik noktasında sıkıntılar var. Bunların giderilmesi gerekiyor. Menzil teşkilatının kurulması gerekiyor. Çünkü menzil savaşın olmazsa olmazı. Menzil Teşkilatı olmadan savaş kazanamazsınız. Silah eksiklerinin tamamlanması, subay mevcudunu artırmaya yönelik mevcut subayları da daha kalifiye yetiştirmeye yönelik eğitimler var. Süvariler için Ilgın’da süvari mektebi açıyorlar. İstanbul’dan gelen subaylar var. Hatta askeri lise öğrencilerinden kaçıp orduya katılanlar var. Bu şekilde ordunun tüm ihtiyaçları karşılanıyor.”

 Taarruz eden kuvvetler, 3 kat daha fazla olmalı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ahmet Altıntaş ise “Büyük Taarruzun Sonuçları ve Afyonkarahisar’ın Düşman İşgalinden Kurtuluşu” konulu sunumunda, 26 Ağustos tarihinde Afyonkarahisar’ın kurtuluşunun başladığını ifade etti. Trikopis’in komutanlığında bulunan Yunan 1. Ordusunun Kalecik Sivrisi, Beytepe, Belentepe, Tınaztepe, Çiğiltepe ve Ahır Dağlarına uzanan ortalama bin 600 metre yükseklikte olan ve birbiri ardı sıra tepeler ve vadilerle kesilen çok tahkim ve müstahkem mevkilerde bulunduğunu belirten Altıntaş, “Dolayısıyla burada taarruz eden kuvvetlerin savunan kuvvetlere karşı 3 kat daha fazla olması gerekiyordu. Asker sayılarına bakıldığı zaman bunun pek öyle olmadığını görüyoruz. Bizim ortalama 200 bin kuvvetimiz var, Yunan ordusunun 224 bin ortalama kuvveti var. Gerek top sayısı gerekse makinalı tüfek sayısı açısından da Yunan kuvvetlerinin bariz üstünlüğü var. İşte burada Mustafa Kemal’in komutanlık niteliği ortaya çıkıyor. Baskın taarruz dediğimiz sıklet merkezi oluşturuyor” diye konuştu.

26 Ağustos tarihinde Büyük Taarruzun piyadelere talimat verilmesi ile başlandığını, 27 Ağustos günü Kalecik Sivrisi, Beytepe, Belentepe ve Tınaztepe’nin temizlendiğini dile getiren Altıntaş, konuşmasına şöyle devam etti:

“27 Ağustos günü saat 10-11 sularında Kalecik Sivrisi, Beytepe, Belentepe ve Tınaztepe’nin Yunan askerlerinden tamamen temizlendiğini görüyoruz. General Trikopis’in yardım isteklerine çeşitli sebeplerden dolayı olumlu yaklaşılmıyor. Yunan Başkomutanı Hacıanestis, Yakup Şevki Paşanın korktuğu emri veriyor. Yakup Şevki Paşanın korktuğu emir; özellikle Döğer Altıntaş mevkiinden taarruz yaparak Emirdağ, Bolvadin istikametinden Türk ordusunu kuşatmak. Aynı zamanda Afyonkarahisar-Konya demiryolunu keserek Türk ordusunun menzil hatlarını ortadan kaldırmak. Mümkünse 2 kola ayrılarak Emirdağ-Polatlı üzerinden Ankara’ya ulaşma talimatını vermiştir. Ama bu talimat, emir komuta zincirinde istenen zamanda gerçekleşememiştir. Burada özellikle 2. Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşanın da üstün bir askerlik niteliği söz konusu. Yunan kuvvetleri ilk bir gün içerisinde Türk ordusunun ana sıklet merkezini anlayamıyorlar. Türk ordusu, Döğer-Altıntaş istikametinde mi taarruz yapacak bütün kuvvetleri ile yoksa Afyonkarahisar’ın güneybatısı Kalecik Sivrisi-Ahır Dağlarından uzanan bir hattan mı taarruz yapacak bunu fark edemiyorlar. Yakup Şevki Paşanın emrindeki kuvvetlerinin asıl taarruz noktasının Döğer-Altıntaş bölgesi olduğunu zannettirmesi çok etkili olmuştur. Dolayısıyla bu yardım gelmeyince 27 Ağustos günü Kalecik Sivrisinden, Çiğiltepe’ye kadar olan noktalar ele geçiriliyor. Ancak bir tepe ele geçirilemiyor. 57. Tümenin taarruz bölgesinde olan Albay Reşat Çiğiltepe’nin alması gereken Çiğiltepe ele geçirilememiştir.”

“99. Yılında Büyük Taarruz ve Afyonkarahisar’ın Kurtuluşu” panelinin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

31 Ağustos 2021, Salı 382 kez görüntülendi