Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) İslami İlimler Fakültesi tarafından Felsefi, Kelami ve Fıkhi Yönleri Açısından Deizm Paneli düzenlendi.

İslami İlimler Fakültesi konferans salonunda gerçekleştirilen ve moderatörlüğünü Dr. Öğr. Üyesi Emin Uz’un gerçekleştirdiği panelde, Dr. Öğr. Üyesi Ersan Özten, Dr. Öğr. Üyesi Münir Yaşar Kaya ve Arş. Gör. Dr. Enes Taş panelist olarak yer aldı.

Deizm aklı, fıtratı ve vahiy kavramını yok sayar

Panelin açış konuşmasını gerçekleştiren panel moderatörü Dr. Öğr. Üyesi Emin Uz, deizmin bir kılıf olarak görüldüğünü ifade etti. Uz, “Diyorlar ki yaratıcı bir hava gibidir, bizi yaratmıştır ve içimizdedir. Ancak hava gibi köşebentleri yoktur. Biz yaratıcıyı kabul edelim ama bize haram demesin, şu yasak demesin, yani müessese olarak bir peygamber göndererek bizim dünya hayatımızı şekillendirecek boyutta olmasın diyen bir fikir akımıdır deizm. Burada sünnetüllah kaidesinin oturmuş olduğu temel ilkeler olan akıl, fıtrat ve vahiy üçlüsü içerisindeki ilişkileri yok sayan, bunları birbirleri arasında önceleyen bir fikir akımını görmek mümkün. Ancak bizim temel İslami prensiplerimizde bunların hiçbirisi diğerine tercih edilen kavramlar değildir” dedi.

“Deizmin iddialarına ilahi rahmet fikri ile itiraz ediyoruz”

Arş. Gör. Dr. Enes Taş ise deizmin felsefi anlamda tarihte bulunduğu konum ve günümüzdeki yansımaları ile ilgili bilgiler verdi. Deizmin tarihsel dönem içerisinde günümüzdeki anlamından farklı olduğunu ifade eden Taş, şöyle konuştu:

“Platon, Tanrı kavramını yapı ustası olarak görür. Âlemi yaptı ve kenara çekildi, artık ilgilenmiyor. Bunu modern zamanda bir saat ustasına benzetiriz. Deistlerin de en temel argümanı da budur. Bir saatin tüm parçalarını yerleştirip, zembereğini kurup çalışmasını sağlayan bir usta mı daha iyidir yoksa zaman zaman saatin altını açıp kuran, ilave parçalar ekleyen mi daha iyidir diye sorar deistler. Yani deistlere göre peygamber gönderilmesi, topluma müdahale edilmesi başlangıçtaki yaratmanın kusurlu olduğu anlamına gelir. Biz bu iddiaya çok basit bir ilahi rahmet fikri ile itiraz ediyoruz. Bu,  O’nun yaptığının kötü olması ya da arıza verdiği anlamına gelmez. İnsanlar, şaşkınlıkta bir rehber aradıklarında ilahi rahmetin onlara yüz çevirmeyip insanlara cevap verilmesi olduğunu söyleriz. Keza Platon’un yapı ustası anlayışının bir temel teşkil etmesi mümkün değil, çünkü Platon’da bir öte dünya inanışından bahsediyoruz. İyi yaşama, Tanrının kurallarına göre yaşama davranışlarını görüyoruz. Homeros’un metinlerinden gördüğümüze göre de dinsel kültür ile iç içeler, bu kültürün dışında değiller. Kendi inandıkları dinin pratiklerine sahipler. Yani bu bakımdan 17. yüzyılda deizm iddiasında bulunan bir kişi ile Platon’u karşılaştıramayız.”

Deizm temelde bilimsel çalışmalara zemin bulabilmek için oluşmuş bir fikirdir

Deizmin halk arasında yayılmış bir akım olmadığını dile getiren Taş, “Deizm sadece bir grup düşünürle felsefi bir düşünce şekli olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple de deizmi günümüzde felsefi temellendirme ile açıklayabiliriz. Bu felsefenin ortaya çıkışının nedeni de kilisenin dokunulmazlığını ortadan kaldırmaktır. Çünkü siz ‘Tanrı âlemi yaratmıştır ancak hiçbir şekilde müdahale etmez’ derseniz, ikinci cümle olarak da ‘Tanrı bile bize karışmıyorsa, kilise olarak sen ne hakla bize karışıyorsun’ diyebilirsiniz. Yani aslında deizmi batıda tetikleyen en temel unsur budur. Bilimsel çalışmalara zemin bulmak adına kilisenin baskısından kurtulmak istenmiştir” ifadelerini kullandı.

Din demek peygamber demektir

Deizmin kelamı yönünü anlatan Dr. Öğr. Üyesi Ersan Öztan ise deizmin dine karşı oluşan bir oluşum olduğunun altını çizdi. İslam’a göre din kavramının Hz. Adem ile başlayıp son kez de Hz. Muhammed ile temsil edildiğini ifade eden Öztan, “Peygamber demek İslam’a göre dinin mübelliği demektir. Din demek peygamber demektir. Çünkü insanlık başka yerden değil, sadece din namına ne varsa peygamberin ağzından öğrenir. İslam’a göre peygamber; birisi hakikat ve hidayetin nihai otoritesi olması anlamında diğeri de Allah’ın ilahi buyruklarını beyan etme anlamında tek seçenektir. Bu iki unsuru temsil eden Hz. Muhammed ile bir yandan Tevrat ve İncil gibi Kuran öncesi ilahi mesajlara dayanan dini tasavvurların zaman içerisinde tahrife uğramış olan yönlerini tahsis ve tahrif etmiş, diğer taraftan da şirk kültüründe ortaya çıkan inançların temelsiz olduğunu hükme bağlamıştır” dedi.

“Her din varlık ve muhteva açısından teolojik bir çekirdek taşır”

Peygambere karşı çıkmanın dine karşı çıkmak olduğunu vurgulayan Öztan, konuşmasına şöyle devam etti:

“Çünkü peygamberin bir teolojik değeri vardır. Peygamberin insanlara söylediği şey makul olmalıdır. Makul ise deistlerin karşı çıkarken kullandığı gerekçelerden birisi ‘Tanrı vardır, varsa da beni çok ilgilendirmiyor’ şeklindedir. İkincisi ise kişinin aklına duyduğu inanılmaz güvendir. Dolayısıyla akla güven olunca, kendilerine 17. yüzyılda din diye ulaştırılan şeylere karşı haklı sebepleri vardır. İslam tarihine baktığımızda benzer gerekçelerle Peygamberimizin peygamberliğine, İslam dinine de karşı çıkıldığını görüyoruz. Bunlardan üç tanesinin ismini vereyim İbn-i Ravendi, peygamberliği sihir ve kehanete indirgeyen ve Kuran’ı hikmet dışı çelişik ve dilsel hatalarla dolu bir eser olarak gören ve eleştirilerde bulunan ilk kişidir. İkincisi Zekeriya Er Razi; peygambere ihtiyaç olmadığını, akıl temelinde hiçbir hikmet değeri taşımadığını, dilsel özelliğinden dolayı da Kuran’ın mucize olarak nitelendirilemeyeceği gerekçesiyle peygambere ve peygamberin söylediği vahiye karşı çıkar. Karşı çıkış gerekçesi, İslam düşüncesi tarihinde yaratıcı bir Tanrıya inandığı halde peygamberliği ve dini kabul etmeyen Zekeriya Er Razi’ye göre Allah’ın vermiş olduğu akıl gücü ve adalet duygusu sayesinde insanoğlu peygamberin ya da herhangi bir ruhaninin aracılığına gerek kalmadan kendi yolunu kendisi bulabilir gerekçesidir. Peygamberliğe karşı çıkan üçüncü isim olan Edu İsa El Verrak’ın gerekçesi ise Hz. Muhammed’in mucize olarak görülen ve adına vahiy denen tecrübenin bir tür sihir ve büyü olduğudur. Peygamberliğin Kuran’ın icazı üzerinden temellendirilemeyeceğini, Kuran’ın kesinlik değeri taşımadığını ve Hz. Muhammed’in ümmi olmasının dini geleneklerden aşırmada bulunma imkânını ortadan kaldırmayacağını iddia ederek Hz. Peygamberin peygamberliğine ve dolayısıyla onunla gelen vahiye karşı çıkış gerekçelerini ortaya koymuşlardır. Her din varlık ve muhteva açısından teolojik bir çekirdek taşır.”

İslam’a karşı deizm kavramı savunulamaz

Arş. Gör. Münir Yaşar Kaya ise deizmin fıkıhtaki karşılığındaki ve uygulamadaki argümanlar ile ilgili bilgiler verdi. İslam dairesinin içerisinde olup daha sonra deizme yönelenlerin önceden ‘eşhedü’ diyerek şehadet ettiklerini inkar ettiğini söyleyen Kaya, bu durumun yalancılık olduğunu belirtti. Deizmin Hristiyanlar arasında yansımalarına değinen ve İslam’da bir karşılığı olmadığını vurgulayan Kaya, “Deizmin ortaya çıkışından bakarsak, aslında adamların o dönemde yapmak istedikleri çok da mantıksız gelmez. Bizim de inancımız aynı durumdadır, kilise dediğimiz kurum hurafelerle doludur. Hristiyanlık inancı tahrif edilmiş bir din anlayışıdır. Deizm iddiası da aslında tahrif edilmiş bu din anlayışına yöneliktir. Dolayısıyla ortaya yöneltilen itiraz din diye bildikleri şeye itiraz etmeleridir. Bizzat Allah’a ya da dinin kendisine değildir. Kilisenin kendisinin ilahlık vazifesini yüklenmesine yönelik bir itirazdır, zaten öyle de olması gerekir. Bunun yanında İslam dairesinde böyle mantık olmadığı için, peygamberlik iddiasında bulunan bir kurum olmadığı için bizde deist kavramı çok da fazla argüman bulmaz ve çok da karşımıza çıkmaz” diye konuştu.

Panel öğrencilerin sorularının cevaplanmasının ardından sona erdi.

13 Aralık 2018, Perşembe 605 kez görüntülendi