Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü tarafından “Türk Eğitim Tarihi Üzerine Bir Değerlendirme” konferansı verildi.

Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Ergün tarafından verilen konferansa Eğitim Fakültesi Dekan V. Prof. Dr. Ahmet Ali Gazel, Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Bülent Aydoğdu ve Eğitim Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gürbüz Ocak ile birlikte öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı.

Türk Eğitim Tarihi Üzerine Bir Değerlendirme konulu konferansta konunun tarihi kökleriyle kavranması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Mustafa Ergün, konulara evrensel bakılması gerektiğini ve günümüzdeki problemler ile gelecekte yaşanabilecek problemlerin iyi analiz edilmesi gerektiğini belirtti. Tarihin geçmişi ile değerli olduğunu dile getiren ve Türkçenin eski ve zengin bir dil olduğunu ifade eden Prof. Dr. Ergün, “Geçmişe baktığımızda ilk olarak Sümerleri görüyoruz, tarihi yazının icadı ile başlattığımız için ilk olarak Sümerleri görüyoruz. Çok büyük Sümerologlar, Sümer dilinin sözlüğünü yaptılar. Burada 157 tane yabancı kelime tespit edildi. Bilim dünyasına seslenerek, bu kelimelerin kökenini öğrenmek istediler. Kimse sahip çıkmazken, Amerikalı Türkologlar bu kelimelerin Türk dillerinden gelen kelimeler olduğunu iddia ettiler. Burada Sümerceye kelime veren bir dil grubu söz konusu ve yabancı kelimelerin hemen hepsi Türkçe kökenli. Yaklaşık 25 yıllık bu teoriye karşı çıkan bir bilim insanı da çıkmadı” diye konuştu.

Günümüzde sosyal medya güdümünde giden sarhoş bir kültür baskın durumda

Okul kavramının ilk olarak Sümerlerde ortaya çıktığını ancak birçok medeniyetin geri kalmasında da okulun etkili olduğunu kaydeden Prof. Dr. Ergün, “Okul, eğitimin zehridir derler. Örneğin Nietzsche, okulun eğitimi bozduğunu söyler. En sağlam eğitim, kültür eğitimidir. Bunun için de kültürün, eğitim verebilmesi lazımdır. Günümüz kültürü, eğitici kültür olmaktan giderek uzaklaşıyor. Oysaki eski kültürler insanı A’dan Z’ye eğitebilen kültürlerdi. Günümüzde ailenin ve toplumun dışında, sosyal medya güdümünde giden sarhoş bir kültür içerisinde yaşıyoruz. Bu kültüre insanların eğitimini emanet edebilir miyiz? Bilemiyorum. Ancak okul kavramı Sümerlerden Mısırlılara geçmiştir ve Mısır medeniyetini berbat etmiştir. Mısırlılardan Yunanlılara geçmiştir, Yunanlılar okulu kurduktan sonra büyük medeniyetlerini kaybetmişlerdir. Oradan Avrupa’ya geçmiştir ve Avrupa’nın ilerleyişinde büyük ayak bağı olmuştur derler” ifadelerini kullandı.

“Devletin eğitime bütçe ayırması Avrupa’da dahi bizden 600-700 yıl sonra olmuştur”

Türk eğitim sisteminde büyük temel taşı olarak görülen medreselerin nasıl ortaya çıktığını da anlatan Ergün, konuşmasına şöyle devam etti:

“Medreseler 1040’lı yıllarda ortaya çıkıyor. Orta Asya’da çıkıyor. Köken olarak da birkaç tane teori var. Ancak bunlardan en mantıklı olanı, Budistlerin Vihara adlı okullarında çıktığı tezi. Budistlerin Vihara adlı okulları, vakıflara dayalı ve öğrencinin yatılı kaldığı ve esasında Hindistan’da başlayan bir sistem. Çok sağlam bir sistem. Bu anlatacağımı bir Arap tarihçinin yazdığına göre anlatıyorum; Araplar Buhara’yı aldığında, Orta Asya’da Müslümanlığın yayılmasındaki en büyük engel olarak Budizmi gördüler ve tüm kitapları toplattılar. Kitapları ve heykelleri toplayarak Buhara’nın ortasına yığdılar ve üzerine zift döktüler. Yüzlerce Budist din adamı canları pahasına o eserleri yakmayı reddetti. Müslümanlar da Budistlerin böyle dayanıklı insan yetiştirme sistemini görünce, bunu kopya etmek istediler ve vakıf sistemine bağlı, yatılı öğrencilerin yer aldığı medrese sistemi ortaya çıktı. Bunun en parlak dönemi de Bağdat’ta Nizamülmülk tarafından açılan Nizamiye Medreseleri ile yaşandı. Bu medreselerin neredeyse hepsinde genç nüfusa eğitim verilir. Belli müfredatlar vardır. İlk defa öğrenci bursu, yani devlet bütçesinden eğitime para ayrılması Nizamülmülk döneminde yaşanmıştır. Avrupa dahi böyle bir sisteme 600-700 yıl sonra geçmiştir. Medreselerin kapanması da yine buralarda reform yapılmaması sebebiyledir. Osmanlı Devleti döneminde, 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başlarında, yaklaşık olarak 20 tane reform teklifi olmuştur. Bu tekliflerin neredeyse hepsi de bugünkü imam hatiplerin sistemini önermiştir. Yani yabancı dil olan, fizik, kimya, astronomi derslerinin öğretildiği eski model imam hatipler olarak önerilmiştir. Zaten 1920’lerdeki Anadolu Medreseleri de aynı dönemin Milli Eğitiminin sistemini denemiştir.”

Konferans, öğrencilerin sorularının cevaplanmasının ardından sona erdi.

21 Ekim 2019, Pazartesi 799 kez görüntülendi