Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü tarafından “Birinci Yılında Gazze Soykırımı” temalı panel düzenlendi.

Sabri Bektöre Konferans Salonunda İİBF’nin kuruluşunun 50. yılı kapsamında düzenlenen panele; AKÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Şuayıp Özdemir ile İİBF Dekan V. Prof. Dr. Gökhan Demirtaş ile akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Moderatörlüğünü Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Şuayıp Özdemir’in yaptığı panelde Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Fişne  ve İİBF Öğretim Üyesi Dr. Öğretim Üyesi Zelkif Polat panelist olarak yer aldı.

Filistin- İsrail meselesinde ekonomik eşitsizlik

Programın açış konuşmasını yapan İİBF Dekan V. Prof. Dr. Gökhan Demirtaş, birinci yılında Gazze dramını anmak için toplandıklarını belirterek, “Fakültemizin 50. yılındayız. Hocalarımız bu 50 yıla şahitlik ettiler. Bütün yönüyle konuyu ele alacak. Üzücü bir olaya şahit olsak da bunları ele alacak ve geleceğe ışık tutacak bir tecrübemiz var. Dekanlar, hocalar ve öğrenciler bir aradayken nehirden denize özgür bir Filistin olur diye umut ediyorum. Herkesin özgürce yaşayacağı bir Filistin devleti diliyorum” dedi.

“Filistin’de metrekareye 35 kilo bomba atıldı”

“Birinci Yılında Gazze Soykırımı” temalı panelin moderatörlüğünü yapan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Şuayıp Özdemir ise Filistin’i dünyada 145 ülkenin tanıdığını, Amerika ve İngiltere’nin de tanımasıyla birlikte diğer ülkelerin de peşinden gelerek tanıyacağına dikkat çekti. Özdemir, “İsrail, ABD yardımlarıyla geçinmektedir. Ağustos ayında ABD, İsrail’e 3,5 milyar dolar yardım yapmıştır. Eylül ayında 9 milyar dolara yakın yardım yapmıştır. İsrail 2015 yılında yaklaşık 19 milyar dolar savunma harcaması yapmıştır. Aynı yıl, Filistin tarafının Gazze ve Batı Şeria’nın gayri safi milli hasılası 14 milyar dolardır. Yani İsrail, Filistin’in gayri safi milli hasılasından daha fazla savunma harcaması yapmıştır” diye konuştu. Özdemir, Filistin’de yaşayan 2 milyon 300 bin insanın ortalama ağırlığının 70 kg olduğunu varsayarak her kişi başına kilosunun yarısı kadar bomba atıldığını vurguladı. Özdemir, “Gazze şeridi çok büyük bir yer değildir. Baktığımızda en uzak noktası 40 kilometredir. En geniş yeri de 12 kilometredir. Havalanan savaş uçağı hız yapamadan mesafe biter. Her metre kareye 35 kilo patlayıcı atılmış durumdadır. İsrail’in bu zulmü yapmasının politik sebebi insanları bir noktaya sürüklemek. Fakat insanlar kaçmıyor ve direniyor. Ümitsizliğe kapılmış durumda da değiller” ifadelerini kullandı.

“Gazze’de çocuklar, çocukluklarını yaşamaz erken büyür”

Panelde konuşmacı olarak yer alan Dr. Öğretim Üyesi Zelkif Polat ise Filistin meselesinin “Tarihi, Dini ve İdeolojik Boyutu” hakkında bilgi verdi. Polat, “21. yüzyıla girerken insanla canlı arasındaki farkı test edebileceğimiz yoğun hadiseler yaşadık. Bunların sonuncusu dünyanın gözü önünde senesini dolduran Gazze meselesidir. Gazze’de çocuklar, çocukluklarını yaşamaz erken büyür. ‘Artık ölüp dinlenmek istiyorum,’ ‘ölüm daha adil’ sözlerini çocuklara söyleten nedir? Ölümleri istatistiki rakam olarak görüyoruz. Oradaki acıyı ölçebiliyor muyuz diye başka bir soru aklımıza geliyor” dedi. Mücadelenin kavramlar ile başladığını ifade eden Polat, “Mücadele, kavramlarla düşünceyi eyleme yansıtır. Bu kavramları başkasının tekeline bıraktığımızda mücadeleyi baştan kaybetmişiz demektir. Mesele literatüre hep Filistin sorunu olarak girmiştir. Kimse İsrail veya siyonist sorunu demez. Sorunu çıkaran Filistin midir ki biz buna Filistin sorunu diyoruz. Buna bir isim verilecekse bu ya İsrail sorunu ya da daha genel emperyalizm sorunu olmalı ya da bunun alternatifi olarak siyonizm sorunu olmalıdır” diye konuştu. Yahudilerin tarihsel dönemleri boyunca sürgün yediklerini dile getiren Polat, şu bilgileri paylaştı:

“İsrail’in Mısır’dan çıkıştan sonra kabileler halinde yaşadıkları dönem, krallık dönemi, Davud ve Süleyman’ın ön planda olduğu parlak bir dönemdir. Sonrasında ise yaşanan bölünme ile bugünkü tevhitten ayrılmış İsrail gibi birçok dönemi olmuştur. Güney’de Kudüs’ün bulunduğu bölgede Yahuda denilen Yahudiliği devam ettirmeye çalışan bir devlet vardır. Kuzey devleti ve onun on kabilesi kaybolmuştur. Yahudilerin ilk sürgünü Babil’e olmuştur. Babil süreci ve bu sürgün Yahudi inancını doktrine etmede önemli paya sahiptir. Bu dönemde kaybolma riskinden kaynaklı Yahudilerin kavimleşme, millet-ırk diyeceğimiz yapıyı ön plana çıkarma isteği vardır. Hem Orta Çağ’da hem modern dönemlerde yeni atraksiyonlarla bu risklere karşı tedbirler almışlardır.”

“Yahudiler dinlerini gizli olarak İslamiyet içinde de yaşıyor”

Yahudilerin dinlerini gizli olarak da din değiştirerek ve İslamiyet içinde dahi yaşadıklarına dikkat çeken Polat, Amerika’nın temellerinde ciddi bir Yahudi olduğunu belirtti. Polat, “Bundan öte Hristiyanlıktaki değişimi de bunun üzerine koymak gerekiyor. Burada bağı sağlayacak şey Mesih inancıdır. Yahudilerin klasik metinlerindeki Mesih inancı ile bugünkü Yahudilerin Mesih inancı aynı değildir. Amerika ile İsrail arasında dinsel motivasyonun sağlandığı söyleniyor. Amerika’da bulunan 100 milyona yakın envanjelistin bulunduğu ve bunların Yahudilerle beraber olduğu bilinmektedir. Bu anlamda iki yapıyı bir araya getiren dinsel değişimi görmek gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Filistin-İsrail Meselesinin Uluslararası boyutu değerlendirildi

Filistin-İsrail Meselesinin Uluslararası Boyutunu ele alan Prof. Dr. Mustafa Fişne ise 7 Ekim 2023 tarihinde başlayan Aksa Tufanı Operasyonuna karşı İsrail’in başlattığı saldırıların kısa bir süre sonra soykırım halini aldığını kaydetti. Fişne, “21. Yüzyılda evrensel değerler söylemleri ışığında uluslararası örgütlerin kurulmuş olduğu ve belli bir hukuk düzeninin sağlandığı ortamda bile bunlar işlenebiliyor. Mevcut uluslararası ilişkiler sisteminin bazı karakteristik özelliklerini bazı niteliklerini yeniden ele almamız gerekiyor” dedi. 7 Ekim tarihinden itibaren işlenen soykırımın uluslararası ilişkiler sisteminin gerçekçi bir portresinin görülmesini sağladığına dikkat çeken Fişne, “Bundan sonra devletler düzeyinde, kitleler düzeyinde veya bireysel olarak tavırlarımızı, dünya görüşlerimizi, siyasal tutumlarımızı oluştururken bu gerçekçi portreyi dikkate alarak geleceğe yönelik ayağı yere sağlam basan tavırlar geliştireceğimiz ümidindeyim” diye konuştu.

“İsrail haydut devlet”

Prof. Dr. Fişne, İsrail’in orantısız güce rağmen hedeflediği iki ana hedefine de direniş karşısında ulaşamadığını ifade etti. Fişne, “Filistin bölünmüşlüğünün bilinenden daha derin bir şekilde ortaya çıktığını görüyoruz. Gazze’dekiler ile Batı Şeria’dakilerin duygusal olarak koptuklarını düşünüyorum. Çünkü Batı Şeria’daki tepkilerin cılız kalması beni böyle bir düşünceye sevk etti” dedi. Uluslararası literatürde ‘Haydut Devlet’ kavramı üzerine konuşan Fişne, şunları söyledi:

“Bir devletin haydut devlet kabul edilebilmesi için küresel ve bölgesel barışı tehdit edebiliyor olması lazım. İsrail saldırılarıyla bunu gerçekleştirmiş durumda. Ayrıca İsrail’in uluslararası normlara ve uluslararası anlaşmaların açık kurallarına uymadığını da görüyoruz. Kitle imha silahları edinip bunları yaygınlaştırmanın haydut devlet tanımı içinde yer aldığını görüyoruz ki İsrail’in nükleer silahlar edindiği resmi olmasa da kendi açıklamalarıyla biliniyor. Terörizmi destekleyen ve kendi halkını dahi ezen İsrail’in haydut devlet tanımlarına uyduğunu gösteriyor. Uluslararası hukukta tanımlanan saldırganlık suçu, savaş suçu, insanlığa karşı suç ve soykırım suçu olan dört suçun dördünü de İsrail işlemiş durumda. Dolayısıyla İsrail ‘Haydut Devlet’ tanımlarının hepsine de uymaktadır.”

Panel, soruların cevaplanmasının ardından sona erdi.

08 Ekim 2024, Salı 115 kez görüntülendi